Bayram öncesi neredeyse tüm psikologlar aynı türde içerikler paylaştı. Bayramda daha dikkatli olunması gereken kişisel olarak hassas olabileceğimiz konular üzerine.
DÜZENİNİ KURDUN MU?
Düzen ne?
Bayram öncesi neredeyse tüm psikologlar aynı türde içerikler paylaştı. Bayramda daha dikkatli olunması gereken kişisel olarak hassas olabileceğimiz konular üzerine.
Bunlar nelerdi hatırlayalım, sadece bayramlara özel kalmasın.
Bedensel konular: Kilo alıp/vermemiz gibi.
İlişkiler ve Aile: Evlilik zamanı, çocuk zamanı, ikinci çocuk zamanı.
Özel Hayat: Boşanma, karşı taraf hakkında doldurma gibi.
Duygular: Hep daha fazlası olmamız üzerine: daha güçlü ol, iyi ol, takma, hassas olma gibi.
Verilen Kararlar: Para harcama yöntemleri, iş bırakma, işe girme, ekonomik konularla ilgili akıl verme.
Siyasi ve Dini Konular: Tutulan partiler, dini inançlar gibi konular.
Konuşacak bir şey kalmadı gibi. Birbirimizin suratına mı bakalım?
Yok aslında var. Bizim ülkemizde maalesef bir araya gelindiğinde bunların hepsi eleştirilir. Aslında hepimizin beklediği her ne olursa olsun, destek görmektir. Kendi aldığımız kararın destekleneceğini, görüleceğini ve değer göreceğini bilmektir.
Tartışabiliriz, bu sorular sorulabilir ama sorma yöntemleri önemlidir. Aşağılamadan, küçük düşürmeden, kıyaslamadan… Liste uzar gider.
Zaten o kadar çok eleştiriliyoruz ki, bir süre sonra kendi kendimize bir şey yapamaz hale geliyoruz. Hep bir onay arıyor hale geliyoruz. İlber Hoca’nın da aslında bahsettiği bu. Kendimizle kalma biraz da bu onay azaldığı zaman başlıyor.
Seneler içinde hep bunu gözlemledim.
Ama…
Ülkemizin en sevdiğim geleneklerinden biridir mahalle baskısı. Şaka yapmıyorum. Bu konuda ciddiyim. Birbirimizden haberimiz olur, birbirimizi biliriz, bazı konularda çabuk toparlanırız yalnız sorunumuz işte minik bir detay bunun bir sınırı yoktur. O biraz geriyor beni.
Bu sene 37 yaşıma gireceğim. Evlenmedim. Medeni halimi herhangi bir kısmete açığım diye yazmıyorum. Yazının konusu bu yaşıma gelip, evlenmemiş olmam. Kimilerine göre bir düzen kuramamış olmam. Bu bir kısmet bulma yöntemi değildir çünkü. Bunu bilahare tartışırız.
Bu yaşlarda olunca bayramda arkadaşlarımla konuşurken bir tanesi, biri hakkında “O evlendi, düzenini kurdu” dedi. O kadar kızdım ki ona. Takıldım. Neden?
Kız kariyerli, çalışmış, bu zamana kadar da kısmet olmamış karşısına biri çıkmamış. Olamaz mı? Olabilir. Herkes, aynı yaşlarda aynı şeyi yaşayacak diye bir şey mi var?
Yok!
Olmamalı! Olamaz da!
Sonra oturdum düşündüm. Düzen ne?
Evlenince mi, çocuk olunca mı ne zaman düzenli yaşam oluyor?
Ne kadar yanlış bir algı var. İnsanları nasıl koşullandırıyorlar… “Evlen de düzenin olsun, düzenini kur”. Neden? Evlenmeyince düzen olmuyor mu? Ben gayet düzenli yaşadım, yaşıyorum. Evli de değilim. Kendi evimi de tuttum, gayet de düzenli yaşadım. Evime giren çıkanı ailem bildi.
Amaç birine bağlı bir hayat kurmamaktır. Biriyle birlikte bir hayat kurmaktır. Ben buna inanıyorum.
“O iş insanı” dendi benim için. Evet, çalışmaya düşkünümdür, severim iş konuşmayı. İş seven evlenemiyor mu? Neden? Bu kuralı kim koymuş? Hem evime, hem aileme yetemez miyim? Evet, çok yoğun tempolu bir işle, kendime bile zor yetebilirim, belki de yeterim, yeten ben olmasam da yetebilen biri olabilir. Bu katı kuralları kim koyuyor?
Tüm bu süreçte kendimi erkeklerin yerine bile koydum. Empati yaptım. Ben, benim gibi bir eşim olsun isterim. Neden istemeyim ki? Neden korkayım ki?
Bunlar da maalesef hemcinslerimizin bize hazırladığı tatlı tuzaklardan. Kadın çok akıllı olmayacak, çok bilmeyecek, çalışırsa nasıl çocuk bakacak… Liste uzar gider.
Önce hanımlar zaten kendi arasında konuşur:
Çalışıyor ondan derler.
Ayrı evi var derler.
Derler de derler.
İşte mahalle baskısının en zorladığı alanlar bunlar oldu.
Babamla ne kavga ederdim…
Bazen böyle bazı kadınların giyim ve hayat tarzını eleştirirdi, içimdeki isyankar fırlardı. Bazen ağır da konuşurdu. Tanımadığım insanlar için geçerdim karşısına. Kimsenin tarzını sevmek zorunda değiliz lâkin eleştiremeyiz.
Kendi evimde edebimle adabımla ailemin yanında nasıl yaşıyorsam yaşadım. Kendime yemek yaptım, kendime müzik açtım, kendime film açtım, kardeşlerimi ve arkadaşlarımı ağırladım. Evlenince de farklısı olmayacak. Başımı dinledim. Sakin de yerlerdi. Özellikle de öyle seçtim. Bizim evimiz hareketlidir. Misafirimiz çoktur, Allah eksikliklerini göstermesin, misafir evin bereketidir. Ben sandım ki, ben ayrı ev tutunca sakin olurum.
Oldu mu?
Hayır.
Minik annem oldum.
Onun düzeni devam etti. Kapım hep çalındı. Hiç kimse eksik olmadı. Severim ben bu hayatı.
Ama en güzel tarafı: kendimle çok kaldım.
Yaşıtlarım da maalesef bunu başarısızlık olarak görüyor. Kimse evlenmedi diye evde mi bekleyeceğim ben? Hayır. Kendi düzenimi kurmak için birinin benimle evlenmesini mi bekleyeceğim? Hayır. Neden bekleyeyim?
Düzenimizi kuramadık diyor. O düzen ne? Bilmiş bilmiş başladım yine konuşmaya. Kızıyorum çünkü, insanların bunu başarısızlık olarak görüp kendilerini eksik hissetmelerine ve hissettirilmelerine kızıyorum.
Geride kalmadın. Kimse kalmıyor. Kalmayacakta.
Benim dedemin annesi, harp zamanında biriyle nişanlıymış. Çok sevmiş nişanlısını. Adam askere çağırılmış. O zaman büyükanne 24 yaşında. Nişanlısı hiç dönmemiş. Erkek yok. Evlenme zamanı gelmiş. O zaman için dayısının oğlu ile evlendirmişler. Kendinden 4 yaş küçük. Ailede başka akraba evliliği yok.
Dedemin vasiyetiydi: akraba evliliği olmayacak. Neden bunu söyledi? Büyük dede çok iyi adammış ama büyük ihtimalle babaanne bu durumdan çok memnun olmamış. İhtimaller bilemeyiz.
İşte, belki de o zaman büyükanneye evde kaldın baskısı olmasaydı evlenmeyecekti. Belki de mutsuz olmayacaktı.
İşte, bunlar da mahalle baskısının öbür yanları.
Ama sınırlı bir baskı iyidir. Mesela evlilikten nefret ettirmek değil, evlen diye tepesine binmek değil, ön ayak olmak belki de. Neden ona para harcıyorsun diye yermek yerine, yol göstermek. Önerimizi almıyorsa da daha fazla üstelememek, onun hayatı deyip geçebilmek. Sınırlarımızı çizebilmek yani.
Bu kadar yadırganacağına, yardımcı olunabilir, daha da faydalı olur diye düşünüyorum.
Bunlar benim düşüncelerim.
Kendi adıma, kendi yaşantıma gelince…
Çok erken evlenmek isterdim. Severim aile yaşantısını. Kafan uyacak. Düşündürten olsaydı çoktan evlenirdim. Çocuk isterim, evlenmekte isterim bu yazdıklarım evliliğe ya da çocuğa karşı olduğum anlamına gelmez. Bu başarı değil. Evlilik ne zaman kişisel bir başarı olarak görülmez, yaşamın doğal bir süreci olarak görülürse, işte o zaman hepimiz çok daha mutlu olacağız. Sorun orada. Kimsenin zamanı belli değildir. Bunu yazalım bir kenara.
Bir de önerim var!
Kızlar, oyalanmayın, oyalatmayın kendinizi. Ciddi ilişkide kararsız mı? Kararsızlığı İle baş başa bırakıp, sessizce uzaklaşın… Diretmeyin, zorlamayın. Bunun hakkında da önümüzdeki günlerde deneyimlerimi yazarım.