En son yazımı 2022 senesinde yazmışım burada. Sonraki süreçte ise birkaç aksilik, birkaç sorun ve belki de biraz fazla hayat mücadelesiyle yüzleştim.
Yeniden Merhaba!
En son yazımı 2022 senesinde yazmışım burada. Sonraki süreçte ise birkaç aksilik, birkaç sorun ve belki de biraz fazla hayat mücadelesiyle yüzleştim.
Bunlardan en çok hayatımı etkileyen ise; dizimdeki sakatlık oldu.
Bu sakatlık vesilesiyle de neredeyse bir buçuk senedir aktif spor yapamıyorum, son beş, altı aydır da evden çıkamıyorum. Bunu ilerleyen yazılarımda anlatırım.
Pandemi öncesi dönemle başlayan; sadece bizim toplumumuz değil, dünya genelinde insan ilişkilerine dair birtakım sıkıntılar patlak vermişti aslında.
Bu süreçte kendimi geliştirmek adına eksik olduğum alanlara yöneldim.
Şimdi gelelim konumuza: kadınlar ve zorbalık!
Önce insanız.
Tüm ilişkilerimizde.
Empati ise geliştirmemiz gereken kasımız.
Önce kadın yetişir, sonra toplumlar!
Ailem beni bu felsefeyle büyüttü. Özellikle dedem; küçük yaştan itibaren çalışan, okuyan kadınların örneklerini verdi. Küçük yaştan itibaren kendi sözümün olması gerektiğini, kendimi her alanda temsil edebilmem gerektiğini, kimsenin birbirinden farkı olmadığını, kimseyi ayırt etmeden herkese Allah’ın bir kulu olarak bakmam gerektiğini aşıladı.
Egosuz, olabildiğince vicdanlı, duyarlı bir vatandaş olma sorumluluğum vardı.
Kim bilir hangi ve ne niyetle türlü zorbalığa, hem de hemcins zorbalığına ben de maruz kaldım. Yapıldı yani.
Bu süreçte en çok gözüme batan şeylerden biri; akran zorbalığı ve bir diğeri ise hemcins zorbalığı olmuştu. Durumlar maalesef vahim boyutta.
Çocuğum yok ama ailede çocukların sevdiği bir karakter olarak, benimle çok dertleşirler ve anlattıkları hep aynı şeyler oluyor, onu da bilahare yazarım.
Kadın, kadının kurdu olmasın diye çabam. Bazen yazmak, paylaşmak o kadar çok zor geliyor ki…
Bir de üzerine eğitimler var. Danışmanlıklar var. Birçoğu da ücretsiz. Neden? Kadınlar gelişsin, öğrensin diye. Çünkü ben bunun çok sıkıntısını çektim. Benden büyük ablalarım diyeceğim yaştaki, iş hayatında benden üstte olan kadınlar, beni o duvardan bu duvara vurdular. Hapsettiler, kenara ittiler, susturdular.
Örnek olayım da herkes beni takdir etsin diye de değil yani, bilenin bilmeyene borcu var bu dünyada. O günlerde kendime söz verdim ben. Tutabildiğim kadar insanın, özellikle genç ve kadınların elinden tutacağıma. Kendi annemin daha kaç yaşında tepesine bindim "bilgisayar öğren" diye. Annem, ev hanımı.
Çevremdeki herkesin, her kadının başta kendi ailemdekiler olmak üzere; kardeşi, ablası, annesi, kuzeni ve yeğenine destek oldum. Olurum da. Bu kendime sözümdü benim.
Ne kadar kadın varsa çevremde destek olmaya çalıştım, çalışıyorum. Çok hırpaladılar. İzin de verdim. Ama zamanla sınır çizmeyi de öğrendim.
Daha ilk işimde başladım ben önce kızlara ve sonra da gençlere yardım etmeye. Gençlerden geçtiğimiz günlerde iki tanesiyle görüştüm, stajyerlerdi, sene 2011. Pandemi zamanları en son görüşmüştük, sonra kopuştuk.
Gençler, bu birkaç sene içinde evlenmişler, çocukları olmuş, şehir dışına taşınmışlar nasıl mutlular. Allah daim etsin. Onlar birbirlerini bulmuşlardı zaten ta o zamandan. Nasıl mutlu oldum konuşurken, gözlerim doldu.
Benimle konuşurken "Müge Abla" diyorlar ya, gözlerinin içi gülüyor ya, o her şeye bedel.
Ben onları korur kollarken, diğer kadınlardan da onlar için aynı mücadeleyi bekledim ama göremedim. Sonra başka bir işe girdim, yine aynı vicdansızlık, sonra başkasında yine aynı vicdansızlık.
Anne olmak bahşedilen o canlıya hiç yakışmıyordu o tavırlar. Ben kurumsal hayattan soğudum.
İş yaşamı böyle bir yer değil, olmamalı. Psikologla görüştüğümde ise bu; "dış dünya ile uyumsuzluğum" olarak algılandı.
Aslında değil, ben, ben olduğum için zorlanıyordum. İş yerinde anne şefkati de aramadım, sevgi pıtırcığı bir ortamın özlemini de duymadım.
Ben çok muzdaribim bu durumdan, daha da olacağım biliyorum çünkü kendimle mutlu oluşum ve çabam en çok hemcinslerimi kızdırıyor. Damarlarına basıyor.
Sevgiyle büyüdüm ben. Saygıyla.
Saygı gösteririm, saygı beklerim.
Anne olabilen varlıkların o şefkatini, o binadan içeri girdiğinde nasıl bırakıp bir canavara dönüştüğünü gördüm. Düşman başka iken nasıl birbirleri ile mücadele ettiğini gördüm. Nasıl seçilmek için, öne çıkmak için bütün dişiliklerini kullandıklarını gördüm.
Üzgünüm ama bu uyumsuzluk değil, doğru da değil!
Bu yozlaşmak. Bu benim uyumsuzluğum değil, onların yozlaşması.
"Bunları konuşmanın zamanı değil", diyebilirsiniz, "kadınlar bir şeyler yapmaya çalışırken yanlış yapıyor" da diyebilirsiniz, hayır!
Temelini sağlam kurmadığımız bir bina çok uzun zaman ayakta kalmaz, kalamaz. Sağlam temeller üzerinde önce kendi hemcinslerimizle iyi bir iletişimimiz olmalı.
Önce birbirimizin elinden tutup, birbirimizi iyileştireceğiz.
Girdiğim yerde düzen bozuyorum. Bunu da istemeden yapıyorum. Dürüst olarak, vicdanlı olarak, sevgiyle yaklaşarak, yalan söylemeyerek ve çok çalışarak.
Ben uyumsuzsam eğer, uyumsuzum, bunu da değiştirmeyeceğim.
Çevremdekiler, birlikte çalıştıklarım, evleneceğim insan da kabullenecek.
Düşman aslında, kadınlara önyargı ile yaklaşan erkeklerdi hanımlar. Düşman aslında kadınlara önyargı ile erkekleri yetiştiren kadınlardı.
En kötüsü de şuydu; ben, erkekler onları bana çekiştirdiğinde demeyin diye susturdum hepsini.
Destek olan erkekler de yok muydu? Vardı. İyi ki varlar!
Bu zihniyet değişmedikçe, işyerinde cinsiyet eşitliği zor sağlanır.
Cinsiyet üzerinden bir güç mücadelesi devam eder, kadınlar kadınlarla savaşır.
Üzgünüm ama böyle.
Ben kendi üstümle benden çok küçük çocuklar için kavga ettim. İşten çıkarabilirdi de, nasıl paraya ihtiyacım vardı. Gözüm görmedi. Görmez.
Bir kadın yöneticim çok üzerime geldi. Konuşturdu, ağzımdan her şeyi aldı. Sonra türlü yollarla beni küçük düşürmeye çalıştı. Yine, paraya çok ihtiyacım olan bir dönemimdi. Kadın, arkamdan dönüp neler yaptı. Annem “ayrılma” demesine rağmen, ayrıldım. Tamamen bıraktım. Kurumsal hayat defteri kapandı. Kapanmalıydı.
Şimdi gelelim bunların ayak izlerine...
Daha üniversitedeyim staj yapıyorum "Kızım ne stajı tatile gel".
Üniversite bitti "Kızım ne çalışması boşver, evlen kurtul"
Algılayamıyordu bünyem. Böyle oluşum onları hiç tatmin etmedi. İşimde gücümde oluşum onları mutlu da etmedi.
Annem, babam beni neden böyle yetiştirmedi, ben niye böyle düşünmüyorum diye, kendimi de sorguladım ben.
Kadın çalışacak kendi harçlığı olacak, o harçlıkla hem kendine, hem de çocuklarına faydası olacak. Benim meşgalem işimle, gücümle.
Evlilik; statü değildir, başarı değildir, mertebe değildir, ispat alanı değildir hâkezâ erkek arkadaş ve sevgili de aynı şekilde. Zaman doldurulacak bir olgu da değildir ilişkinin olması. Bunlar insana bir şey katmaz. Önce kendini tanıyacak, kendinle haşır neşir olacaksın. Evlilik, yol arkadaşlığıdır. Gerçekten iyi gündür, kötü gündür.
Kadınlarla devam edelim.
Bileceksiniz kendinizi. Derdin; işin ve mesleğin, kendini geliştireceğin alanlar olacak ve olmalı. İş, güç olmazsa bir meşgale önce kendinle oynamaya sonra da çevrenle oynamaya başlarsın.
Boşluktan kendine bir çevre oluşturur, sevmediklerinin dedikodusunu yapar, kendini güçlü ve üstün hisseder, onlar hakkında çalışırsın, onların zayıf noktalarını bulursun, sararsın yani. Nereden mi biliyorum? Sürekli bu vakalarla karşılaşınca, insan anlıyor. Çözüyor. Uzmanlaşıyorsun.
İş hayatıyla başlayan süreç beni bir psikolog gibi insan çalışmaya itti. Şimdi, hemen anlıyorum ama saf bir tarafım var. Kabullenmek istemiyor.
Biz, birbirimizle uğraşacağımıza, başka şeylerle uğraşsaydık eğer... Bu ülkeden ne kadın mucitler, ne modacılar, ne doktorlar, ne mühendisler çıkardı...
“Kendine bakan kadın, akıllı olamaz, kendine bakmayan kadın çokta zeki değildir.” Bunlar, hemcinslerimizi sözleri. Kabul edelim; önce birbirimizi etiketliyoruz.
Herkes bütün gün atom parçalamayacak. Tabii ki hobimiz, zevkimiz, saçma aktivitelerimiz olacak. Benim de var. Mesela dans ediyorum odamda, kafede oturuyorum arkadaşlarımla. Eğleniyorum yani.
Konu bu değil. Konu bazı şeyleri bırakamıyor oluşumuz.
Mesela bırakamadığımız şu; her kadın aynı değildir, her kadın öyle değildir. Hiçbir insan fakat özellikle hiçbir kadın böyle tek kalıp değerlendirilebilecek bir canlı değildir.
Öyle, kadınların da tek işi gücü ayakkabı çanta değildir, herkesi aynı kefeye koymamayı öğreneceksiniz.
Bir insanın namusuna dil uzatmak tatsızdır, namus hiç öyle bir şey değildir. O konuya hiç girmeyeceğim.
Çok küçük yaştan itibaren şu sözü çok duydum ben; "Çocuğu olan büyük konuşmayacak"
Ne demek bu?
Kadın ya da erkek belirli bir yaşa geldiğinde yarın öbür gün eşi olacağını, çocuğu olacağını dolayısıyla başkası hakkında nasıl konuşacağına çok dikkat edecek, etmeli, etmek zorunda.
Gelelim iş konusuna...
Hepsinin ötesinde eğer bugün babam yaşıyor olsaydı, dedem yaşıyor olsaydı da ve onların işi açık olsaydı da gidecek yanlarında çalışacaktım. Böyle büyütüldüm. Böyle yetiştim ben. Onların şu an hayatta olmuyor oluşu, bu düzenin devam etmeyeceği anlamına gelmiyor. Aksi bir yaşamı bilmiyorum, tecrübem yok. Verimsiz zamanı sevmiyorum. Üretmeden mutlu olmuyorum. Hobilerimin bile amacı var.
Seneler içinde evlilikten kaçtığımı farkettim. Evlilik denilince böyle sıkışmış hissettim hep. Ne kadar modern olsa da biliyorum, bu ülke topraklarında modernliğin sınırının da ne olacağını da biliyorum. Bir noktada bir aile yapısıyla çatışacağım, sevgilimin ya da eşimin bir fikriyle çatışacağım. Biliyorum. Bunu kabullenmeye çalışıyorum. Aslında dalacaksın bodoslama.
Her şey öyle olabilir ama evlilik değil!
Su soğuk mu, değil mi diye bakacağına, dalacaksın bir anda. Ama işte bu iş gibi değil, bir deneyip çıkayım diyeceğim bir alan değil. Ben de alışacağım bir şeylere. Hayat benim için, bilmiş bilmiş konuşurken başıma gelenler şeklinde ilerliyor.
Bu yaşadıklarım beni sindirmiyor, aksine böyle saldırıyı alıp, iyileştirip, iyilik olarak saçıyorum. Çok çabalıyorum ama.
Şefkatte, vicdan da annemin kızıyımdır ama damarıma basıldığında içimden bir savaşçı çıkıyor.
İşte, o zaman babam aklıma geliyor. Babamın ve dedemin kızı olduğum. Sanırım bu hayatta kalma yetimi, onların kızı oluşum sağlıyor. İçimdeki savaşçı ortaya çıkıyor.
Hanımlar, çalışacağız!
Hobilerimiz olacak!
Ben bildiğim kadarıyla, anladığım kadarıyla da yazılarımla ve uzman röportajlarıyla yardımcı olacağım.
Hepinize. Sevgiler,
Fotoğraf: Anna Nekrashevich - Pexels