2004 yılında gelen sonradan bir Göktürk’lü olarak, naçizane Göktürk’lü olmak ile ilgili geleneklerden biraz bahsedelim.
MAHALLEMİZE YENİ GELENLER, HOŞ GELDİNİZ!
Nasıl alışabildiniz mi?
Sevdiniz mi burayı?
Değişik yer değil mi?
Ama inanın, yaşadıkça daha çok seveceksiniz.
Yaşadıkça o şehirden gelen alışkanlıklarınız çok değişecek.
2004 yılında gelen sonradan bir Göktürk’lü olarak, naçizane Göktürk’lü olmak ile ilgili geleneklerden biraz bahsedelim.
Not alıyor musunuz?
Başlıyoruz.
Mesela en başta Hasdal’a girdiniz mi, eve geldik diyeceksiniz.
Bir rahatlayıp, bir “oh” çekeceksiniz.
Şehirden geldiyseniz zamanla, şehre gitmemek için kendinizce bahaneler ararken bulacaksınız kendinizi. O bütün şehrin albenisine sahip yerlerden birer birer feragat ettiğinizi fark edeceksiniz. Hem de ne kadar hızlı adapte olacak ve kendinize şaşıracaksınız.
Şehirdeki arkadaşlarınızı bu tarafa toplamaya çalışırken bulacaksınız kendinizi. Onları ikna etmeye çalışırken bulacaksınız kendinizi. Önce misafirlik için, sonra “gel buradan ev al, burada yaşa” derken.
Neden çünkü o eski mahallelerin ruhu var Göktürk’te. O samimiyet var, o dostluk. Ondan. Çocukluğunuzun iş bittikten, okul bittikten sonraki birlikteliğini bulacaksınız.
Yaşınız kaç olursa olsun, sakinleyip dinginleşecek o şehir hayatını çok aramayacaksınız. Belki de aramak istemeyeceksiniz. Hatta şehre gittikçe “hayat varmış” diyecek fakat her mahalleye döndüğünüz “mahallemizin gözünü seveyim” diyeceksiniz.
Biz de sizler gibi buraya çok seneler önce geldik. O zaman tabii bu kadar çok seçenek yoktu. Dutluktu buralar. Biz de çok yerlisi değilizdir de. 2004 gelişimiz.
Bir büyük marketimiz, minik dükkanlarımız, kendi halimizde bir mahalleydik. İneklerimiz vardı sokaklarda, atlar hâlâ var mesela. Akşam 7 ya da bilemediniz 8’den sonra araba geçerse “iyi cesaret” der ama umutlanırdık.
Canımız sıkılırdı mesela.
Yapacak bir şey bulamazdık.
Soranlara Göktürk’ü tanımlamaya çalışırdık.
Kısacası Göktürk bizim için “Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz idi”.
Yerini anlatamazdık.
Kimse gelmek istemez, kimse de merak etmezdi.
Seneler içinde Göktürk, kocaman bir mahalle oldu. Koca koca mahalleleri geride bıraktı. Bir kafeyi zor bulurken, aynı kafeden iki tane açılır oldu. Büyüdük. Kalabalık olduk.
Ama o kalabalığı sanki yutuyor o sokaklar, dükkanlar, evler.
Nasıl saat 23.00’den sonra azalıyor o kalabalık?
Nasıl kimse yokmuş gibi koca mahallede…
Sonra…
Yeni yeni binalar, siteler yapıldı.
Ve sonra…
Sizler geldiniz, hoş geldiniz.
Yazılı olmayan Göktürk kuralları vardır.
Buralılar bilir, yeni gelenlere anlatalım.
Öncelikle Göktürk mahalledir. Herkes, herkesi tanır. Bu yazısız bir kuraldır. Böyle albenisi olduğuna bakmayın, esnaf yeridir Göktürk. Esnafı vardır. Ne kadar şatafatlı olursa olsun, esnafçılık vardır.
Komşuculuk…
Bu konu dedin mi akan sular durur. Komşuculuk vardır Göktürk’te. Bilir insanlar yanda, aşağıda, sağda veya solda kim oturur. Destek olur, tanır konusunu komşusunu.
Mahallecilik vardır, tutmak vardır birbirini. Yerele destek olmak vardır.
Çocuk dostudur. Çocukları severiz. Kaç yaşında olursak olalım, biz de çocuk oluruz, çocukla.
Sokak hayvanlarını severiz, yardım ederiz, besleriz. Onlar hayatımızın bir parçasıdır.
Buranın eskileri adeta buranın bir muhtarı gibidir. Sokağa bir çıkarsın, selam vere vere eve gidersin.
Girdiğin yerde çay kahve biraz da muhabbet ikramı derken, gün nasıl geçer anlamazsın.
Dayanışma dedin mi akan sular durur!
Paylaşım vardır. Bazen bir tabakla çalınır kapınız, bazen bir mesajla destek olunur. Kapınız çalınır yani. Yolda çevrilirsiniz, yolunuz kesilir, haliniz hatırınız sorulur.
Birbirimizi tutarız, birbirimizden haberimiz vardır.
Sosyal hayat vardır yani. Hatta birden nasıl o kadar çok sosyalleştiğinizi anlamazsınız.
Birbirimizden çok haberdarızdır. Biliriz hepimiz birbirimizi.
Destek ruhu vardır.
Sokağa çıktın mı sosyo-kültürel ve ekonomik olarak eşitleniriz. Esnafta bizizdir, iş veren de, iş alan da. Herkes bir anda aynı olur.
Pahalı bulduğumuz yere, pahalı deriz, lafımızı sakınmayız, hakkı yenenin yanında oluruz. Dürüstüzdür birbirimize.
Otopark alanı eksiğimiz vardır. O gelişmeye başladığımız tarihlerden itibaren vardır. O yüzdendir ki çok yürürüz.
Öyle şıkıdım şıkıdım değilizdir. Olabildiğince rahat gezeriz. Sokaklarda yürürüz. Ama bol bol yürürüz. Yürürken her yere uğrarız. Restorana gideriz rahat rahat. Keyifle saatlerce otururuz ama akşam 22.00 ya da 22.30 itibariyle bir anda o kalabalık sanki uçuş gitmeye başlar.
Kışları rakımsız bir Uludağ oluruz, yazları denizsiz bir Alaçatı. Sokaklardayızdır yani, yürürüz. Bu kalabalık arttıkça daha çok oldu ama. Eskilerde cesaret edemezdik pek yürümeye. Çok tenha olurdu. Şimdilerde öyle mi? Ama yine de şehre inat belirli bir saat sonrası sessizliğimiz vardır.
Güzel yerdir, iyi ki geldiniz, hoş geldiniz. Yorumlarda buluşalım. Yeni gelenler anlatsın şimdiden hangi belirtileri yaşıyorsunuz?