Demokrasi, geçmişi ile efsaneleştirilmiş, bu günü ile her kesimin malı olmuş, yarını ile de yine her kesimin ideallerinin zeminine oluşturulmuştur. Bugünü itibariyle ele alındığında, son Yıllardaki demokrasi dalgaları ile demokrasi yükselen bir kıymet haline gelmiştir. Her kıymetHükmü içeren unsur, sömürülmeye hedef durumuna gelmektedir. Böylece, çeşitli hedeflere Ulaşmak için, pervasızca hırpalanmakta, şekilden şekle sokulmak suretiyle manasından
Soyutlanmakta ya da slogan haline getirilmek suretiyle içi boşaltılmaktadır, işte bütün bunlara demokrasi de maruz kalmaktadır. Demokrasinin bir kıymet unsuru haline gelmiş olması en sağdan en sola kadar, siyasi çizgi üzerindeki taleplerin, hemen her türüne giydirilen çok renkli, belki de renksiz bir elbise olarak kullanılmaktadır. Demokrasinin bu özelliği, onu meşruiyeti yakalamada temel araç yapmıştır. Meşruiyet dairesi içinde kalma, daireyi genişletmek yolu ile temin edilmeye çalışılmış, uç noktalarda ise, bilhassa terör cephesinde daire tamamen kırılmaya çalışılmıştır. Bunu temin etmek için de demokrasi kavramının muğlâklığı kullanılmış, böylece çalınan minareye uydurulan bir kılıf olmuştur. Yine bazen her kapıyı açmada kullanılan bir maymuncuk, bazen de referans noktası olmuştur. Güçlerin tükendiği ve mücadelelerin çıkmaza girdiği noktada ise arkasına sığınılan bir kalkan olmuştur, işte şiddet içerikli faaliyetlerde, demokrasinin asli fonksiyonu, koruyucu kalkan olmasıdır. Makyevelist bir yaklaşımla gaye vasıtayı meşru kılar anlayışından hareketle, sözde demokrasi için, anti demokratik metotlara müracaat edilebilmektedir. Bugün dünyanın bir çok ülkesinde bu çerçeve içerisindeki örgütler birer birer siyasi platformun meşru zemininde kendilerini ifade etme yolunu seçmektedirler. Bu dünyada siyasi yapıların yaygın bir şekilde terör karşıtı bir tutum sergilemeleri ve ortak karalara ve mücadelede iş birliğine varmaları ile alakalıdır. Bu politika dolayısıyladır ki PKK terörünü kendi ülkelerinden Türkiye’ye ihraç eden ülkeler tutumlarını değiştirmişlerdir. Zira dışarıya ihraç edilen terörün, en nihayet kendileri için de bir tehdit unsuru oluşturduğunun anlaşılması ile terör karşıtı tutum ve davranışlar yaygınlık kazanmıştır. Ancak daha önce verilen tavizlerden kurtulmanın yolu olarak da ne yazık ki gayri meşru istekleri meşru hale getirmeye çalışmayı tercih etmektedirler. Bu bir taraftan kendilerini kurtarmaya yaramakta, diğer taraftan da asırları aşan bir süreçte mücadelesini verdikleri şark politikasına uygun düşmektedir.

Demokrasinin bir kalkan olarak kullanılmasında, zarara yine kalkan maruz kalmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, ne kalkanı, kullananlara yönelik olarak güçlendirmeye ne de kalkanı karşıya almak suretiyle onu zedelemeye yönelik bir çabaya girmektir, yapılması gereken bunların dışında, demokrasi kalkanını terör ve şiddet yanlılarının elinden almak şeklinde olabilir. Böylece bir taraftan demokratikleşme istikametinde sağlıklı adımlar atmak mümkün olacak, diğer taraftan da söz konusu örgütler, savunma güçlerinden birini yitirmiş olacaklardır. Bu çerçevede alınması gereken tedbir ve izlenmesi gereken politikalara yönelik şu önerileri yapmak mümkündür:

Demokrasinin müesseselerini terörün vasıtası haline getirmeye çalışmanın, demokrasiyi ihyaya değil, onu zedelemeye yönelik olduğu düşünülerek, müesseseleşme buna göre düzenlenmelidir.

Gayri meşru taleplerin meşru yollarla dile getirilmesi, meşru yollarla bertaraf edilmelidir.
Terör hareketlerinde ise emniyet tedbirlerine müracaat etmekten kaçınılmamalıdır.


Emniyet kuvvetlerinin terörle mücadelede göstermiş oldukları hassasiyet ve yakaladıkları başarı, devletin siyasi müesseselerinde de aynı şekilde tezahür etmelidir. Kazanılan başarı, siyasi ve ilmi sahada berhava edilmemelidir. Bunun için de siyasette milli endişeler parti ve şahsi menfaatlerin üzerinde tutulmalıdır. Siyasi partiler, sırf oy endişesi ile, meclise giremeyecek olan partiler bünyelerine dâhil etmemelidir. Bunun gibi her siyasi partinin bir ideolojisi veya dünya görüşü vardır. Ancak, partiler ideolojilerine yakın olan terör örgütlerine sempati ile yaklaşmamalıdırlar. Zira Söz konusu sempati, siyasi partiler muhalefette iken terör örgütlerini motive etmekte, iktidarda iken de cesaretlendirmekte ve harekete geçirmektedir.

Terörün devlete mal edilmesine son vermelidir, işlenen cinayetlerin, devlete ilişkilendirilmesine yönelik propagandalara tatminkâr cevapların verilmesi, böylece terör gruplarının aklanmasına ilişkin çabaların boşa çıkarılması, devletin de karalanmaktan alıkonulması gerekmektedir. Bunun içinde müdahalelerin zamanında yapılması ve yanlış yorumlara ya da anti propagandalara mahal vermeyecek açıklığın ve şeffaflığın sağlanması gerekmektedir. Bilhassa terörü devlete bağlayan propagandaların, siyasi partilerce yapılması vahimdir. Demokrasi adına, demokrasinin arkasına sığınılarak yapılan bu şahsiyetsiz politikadan demokrasi ve en nihayet devlet zarar görmektedir.

Yine terör hareketlerini komplo teorileriyle açıklamaya çalışmak, meselede teröristleri sadece kurban olarak göstermekle kalmamakta, aynı zamanda sosyolojik boyutlarını da bertaraf etmektedir. Bu sebeple ilmi metotlara dayalı analizlerin yapılması elzemdir.

Demokrasilerde milli iradenin üzerinde bir gücün olmaması elzemdir. Ancak günümüzde dünyada oluşan yapılanmalar, milli iradenin üzerinde bir etkiye sahip olabilmektedir. Bu müessesler takip edilen politikaları belirlemeye yönelik olarak faaliyette bulunabilmekte, böylece terörle mücadelede zafiyet yaşanabilmektir.
Kavgasız, savaşsız, iç kargaşanın olmadığı, MUTLU, HUZURLU bir toplum için ele ele, gönül gönüle verelim. Bu vatan bizim. Bu HALK bizim. Bu GENÇLER bizim. IRAK gibi olmasın…!!!

SAYGILARIMLA