Değerli Göktürk Vizyon okurları; ben bir fizyoterapist olarak aslında size sağlıkla ilgili bir yazı hazırlamıştım. Ancak ülke gündemimizin yoğunluğu dolayısıyla o yazımı sonraki sayıya erteledim.

           Gündemi takip etmekte zorlanıyorum. Ülke siyaseti o kadar değişken ve gergin ki kimin kime veya neye kızgın olduğu artık belli değil. Bir sorun çözüme kavuşmadan bir başka sorun ve bir başka soru…

            Mısır’dan döndükten sonra bir televizyon kanalında Kılıçdaroğlu’na sorarlar:  ‘’Sisi denince aklınıza ne gelir’’ diye. Kılıçdaroğlu’nun cevabı kısa ve öz: ‘’darbeci’’.  Peki ben buradan sorayım. Sayın Kılıçdaroğlu; Sisi’nin bir darbeci olduğunu anlamak için mi gittiniz Mısır’a? Yok gitmeden önce de biliyor idiyseniz,  bir darbeciyi neden ziyaret etme gereği duydunuz? Ülke menfaatleri dediğinizi duyar gibiyim. Savaşa girdik gireceğiz. Suriye ile olan sınırımız baştan sona top, tüfek, mühimmat doldu. Savaş kapıda işte. ‘’Ayşe tatile çıksın’’ emriyle başlayan Kıbrıs çıkarmasından sonra hiç bu kadar yakın olmadı bize savaş.  CHP’lilerin Mısır çıkarmasının zamanlamasındaki mantığı bu yüzden anlayamadım. Bilmem aranızda anlayanınız var mı?  Belki de siz darbecilerle hatıra fotoğrafı çektirmekte iken savaş patlayıverecekti.  Bana düşmez ama savaş karşıtı bir CHP olarak siz; cuntacılarla görüşerek harcadığınız zamanı, ülkemizin menfaati için muhalefetinizi en etkin şekilde yapıp, savaşa hayır demesi muhtemel görünmeyen Ak Parti iktidarını savaş fikrinden uzaklaştırmaya çalışarak geçirseniz  daha iyi olmaz mıydı? Yoksa bu iktidarı bozmak için yaptığınız bir sinir harbi mi?

          Gelelim Suriye ile ilgili olası bir senaryoya. İngiltere,  Birleşmiş Milletler’in Suriye’de atılıp 1400 civarında masum insanın ölümüne sebep olan kimyasalla ilgili raporu çıkmadan, Suriye’ye müdahale etmeyeceğini söylerken, ABD ve Fransa:  “Biz hava saldırısı düzenleriz sadece.₺ diyor. Türkiye için ise durum daha riskli görünüyor. Bana kalırsa Türkiye’ye biçilen rol Suriye’ye yapılacak olan olası bir kara harekatı.  Düşünebiliyor musunuz? ABD’nin ve diğer büyük emperyal devletlerin yapmak istemediğini biz yapacağız.  Suriye’ye girip çıkmak bu kadar kolay olsaydı, ABD neden girmiyor ki? Göz önünde apaçık duran gerçekler bunlar iken hükümet ısrarla neden savaş olmalı diyor? Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’nın  Suriye’deki katliamlarla ilgili çok beğendiğim bir sözü var. Sadece kimyasallarla öldürünce mi savaş suçu işlenmiş oluyor? Çocukları ve sivilleri kimyasal dışı silahlarla öldürmekte suçtur demişti. Bence de çok doğru. İsrail’de,  Filistin’de infial yaratacak savaş suçları işledi. Sayın Başbakan’nın Davos’ta Şimon Peres’e söylediği: ‘’Siz çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz.’’ sözü çok etkileyiciydi ve haklı bir çıkıştı. İsrail o sözden sonra da masum sivilleri ve çocukları öldürmeye devam etti. Ancak İsrail’e siyasi baskı uygulamakla yetindik. Hala da bununla yetiniyoruz. Suriye ve İsrail’e olan bu yaklaşım farkımızı da anlayamıyorum. İsrail’e uyguladığımız siyasi yaklaşım mı daha doğru yoksa Suriye’ye uyguladığımız yaklaşım mı? Bana kalırsa Suriye ile ilişkilerimiz devam etseydi ve Türkiye muhaliflere açık bir şekilde destek vermeyip, Suriye yönetimini reformlar konusunda sıkıştırmaya, baskı yapmaya devam etseydi Suriye’deki barışa daha çok katkısı olabilirdi.

          Diğer mesele çözüm süreci. Şimdi ne oldu da PKK çekilmekten vazgeçtiğini ilan etti? Aslında ben çözüm süreci konusunda toplumun yeterince aydınlatıldığını düşünmüyorum. Bir bakıyorsunuz her şey iyi,  çekilme başladı deniliyor. Bir bakıyorsunuz yok çekilmiyoruz deniliyor. Ne oluyor da bunlar böyle oluyor? Bununla ilgili bilgisi olan çok az insan vardır tahminimce. Suriye ve Mısır’daki olaylardan dolayı çözüm sürecinin akışıyla mı yeterince ilgilenemedi hükümet?  Yoksa PKK’nın asıl niyeti zaten bu muydu? Eğer hükümet zaman ayırıp gerekli adımları atmadıysa, ülkemiz için hayati öneme sahip bu çözüm sürecinin bu şekilde kesintiye uğramış olması son derece üzücüdür. Yok eğer PKK’nın bir manevrası ise bu çözümsüzlük, hükümet PKK’nın bu manevrasına rağmen çözüme dair demokratik reformları çıkarmaya devam etmelidir yine. Çünkü toplumsal barışı sağlamayı becerebilecek yegane güç hükümettir diye düşünüyorum.

     Olimpiyat konusuna gelelim. Hükümetin yapmış olduğu siyasete karşı olan pek çokları olimpiyatları kazanamamış olmamıza nasıl da derin bir oh çekti! Sanki olimpiyat seçimlerini Ak Parti kaybetmişçesine sevinenler bile oldu. Bütün dünya televizyonlarında İstanbul’un reklamını kesintili veya kesintisiz yayınlamaya kalkıştığınızda belki de kattrilyonlarca dolar gerekir.Olimpiyatlara ayrılan bütçe devede kulak kalır anlayacağınız, böylesi bir reklam için. Olimpiyatları yapma hakkını kazansaydık Türkiye kazanacaktı. Bunun kaybı hepimiz için kayıptır, bunun ayırdına varamayanlarımıza buradan duyurmuş olalım. Kayıplara sevinen bir toplum oluverdik muhalefet edeceğiz diye!!!

      Güçlü ve daha demokratik bir Türkiye için; güçlü bir iktidar ne kadar önemliyse güçlü ve doğru muhalefet iki kat daha önemlidir. Eğitim hakkı başörtülüsüyle,  başörtüsüzüyle bir insanlık hakkıdır. Her ne olursa olsun bir başörtülü, başı açık biri üzerinden siyaset yapmamalıdır. Başı açık biri de başörtülü biri üzerinden siyaset yapmamalıdır. Özgürlüklerimizi başkalarının özgürlüklerini kısıtlamaya çalışarak kazanma peşinde olursak toplumsal gerginlikler devam eder ve hiç birimiz bundan kar elde edemeyiz. Bir konuda fikrim varsa, fikirlerime muhalefet eden başka fikirlerde olacaktır. Ben hep iyiyim, sen hep kötüsün demekle toplumsal barış olmaz. Bunu da ODTÜ’de başörtülülerin düşüncelerine muhalefet edeyim derken, kılık kıyafetine muhalefet eden öğrencilere adıyorum! Polis elbette ki güvenliği başka yerlerde olduğu kadar gerektiğinde üniversitelerde de sağlamalıdır. Fakat her ne olursa olsun polisin üniversitelere konuşlandırılma fikrinin daha iyi sonuçlar doğuracağı konusunda Sayın Başbakana katılmıyorum. 

        Güzel ülkeme ve insanlarına daha özgür, daha demokratik, toplum olarak daha bütünleşmiş barış dolu günler diliyorum. Sağlıcakla kalın!