Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Salih Emri, korona virüsle ilgili soruları yanıtladı

Prof. Dr. Salih Emri açıkladı: Takviyeler korona virüse karşı etkili mi? Maskeler koruyor mu?

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Salih Emri, korona virüsle ilgili soruları yanıtladı. Prof. Dr. Salih Emri, korona virüs hakkında merak edilen her şeyi anlattı!


Prof. Dr. Salih Emri

Gıda Aydınlatma Platformu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı canlı yayın serisinin bu haftaki konuğu Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Salih Emri’ydi.

Türkiye’nin alanında önemli uzmanları arasında gösterilen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Salih Emri’yi, Diyetisyen Neslihan Öztürk Aktepe, “COVID ve Ötesi” konulu Instagram canlı yayınında ağırladı.

Samimi bir havada geçen programda, COVID-19 pandemisi, sürecin başından bugüne yaşananlar, hastalığın tedavisi, alınabilecek önlemler konuşuldu. Prof. Dr. Salih Emri, izleyicilerin de birçok sorusunu yanıtladı. Yayının tamamını sayfanın en altından izleyebilirsiniz…

“Korona virüse yakalananlara parmak oksimetresi tavsiye ediyorum”
Korona virüs hastalarının kaybedilme nedeninin artmış bağışıklık tepkisi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Salih Emri, “Burada virüse karşı vücutta oluşan bazı maddeler, hasarı arttırabiliyor ve solunum zorluğu sendromuna, yani beyaz akciğere, kristallenmeye yol açıyor. Halk arasında buna buzlu cam da deniyor.

Bu durum havadan oksijenin kana geçmesini engelliyor ve kişiyi oksijene muhtaç hale getiriyor. Bu ihtiyacın hastalarda karşılanması lazım.

Bunun sınırı 94.Parmak oksimetresini tüm hastalara tavsiye ediyorum. Bu cihazlar kandaki oksijen satürasyonunu takip ediyorlar. Nefes darlığı, öksürük veya oksijen satürasyonu 94’ün altına düştüğü anda kişinin hastaneye başvurup ek oksijen alması gerekiyor. Bu hastalara oksijen vermek zorundasınız. Hastaların metabolizmasını normalde tutup hastaların doku yıkımının önlenmesi önemli.

Bu süreçlerde çok özelleşmiş yoğun bakım kabiliyeti gerekiyor. Kitlesel şekilde hastaneye başvurular arttığında da kapasite yetersiz kalıyor ve ölümler artıyor” diye konuştu.

 

Hastalığın tedavisi nasıl yapılıyor?
Hastalığın belli bir tedavisinin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Salih Emri, “Şu anda onaylanmış bir ilacımız yok. Verdiğimiz ilaçlar FDA, yani ABD Gıda ve İlaç Dairesi, tarafından onaylanan Remdesivir. Bu ilaç damardan veriliyor ve Türkiye’de bulunmuyor. Bazı hastalar farklı kanallardan ciddi paralar ödeyerek bunu temin edebiliyor.

Bizde de antiviral bir ilaç var, Favipiravir. Yüksek dozda, yükleme dozuyla veriliyor. Bu ilaçla ilgili FDA onayı yok. Ancak kullanımda. Yaklaşık 5 gün, ağır hastalarda 10 güne kadar kullanım süresi söz konusu olabiliyor.

 Bunun dışında 2 ilaç daha var. Bunlardan bir tanesi antikoagülanlar. Kullanılmalarındaki amaç, hastalıkta yaygın görülen damar içi pıhtılaşmaları önlemek. Bunlar heparin grubu ilaçlar. Bir de plateletlerin agregasyonunu önleyen aspirin türü ilaç var.

“Yüksek doz kortizon enfeksiyon riskini arttırıyor”
Bir de özellikle hipoksemisi olan, kan oksijeni düşmüş, akciğer tutulumu olanlara da deksametazon veriliyor. Bu ucuz bir ilaç. Bu aslında kortizon, 7-10 gün civarında düşük doz verilmesi lazım. Pratiğe baktığımda, çok daha yüksek dozlar verildiğini görüyorum. Bu yüksek doz kortikosteroidler uzun dönemde hastalarda sekonder enfeksiyon riskini arttırıyor. Mantar enfeksiyonu gibi bazı enfeksiyonlar görülebiliyor. Bunları mutlaka düşük dozda önerildiği şekilde kullanmak lazım.

Hastaya ilk başta kortizon vermemek lazım. Vücut virüsü temizlemek için uğraşırken kortizon verildiğinde bu süreç bozuluyor ve virüs temizlenemiyor. Bu senaryoda virüs uzun süre vücutta kalabiliyor ve viral hasar artabiliyor.

Bu nedenle kortizona immün cevabının geliştiği 7. gün civarında ilaç başlanabilir. Bazı inflamasyon işaretleri takip edilerek vücudun sitokin fırtınasına girip girmediği anlaşılabilir. Kortizon kullanımı buna göre şekillendirilebilir.

Takviyeler korona virüse karşı etkili mi?
Esas olarak ilk 3 günde, özellikle yaşlı hastalara plazma uygulanıyor. Plazmanın özellikle antikor oranı yüksek olanları vermek lazım. Bu da etkili ilaç. Monoklonal antikorlar da var. Bunlar Türkiye’de yok, pahalı ancak oldukça etkili olabiliyor.

Bazı takviye ilaçlar var. Magnezyum, çinko ve D vitamini bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bunların tabi tedavi edici etkisi yok. Hastalığı tedavi etmezler” dedi.

Maskeler koruyor mu?
Pandemi ile hayatımıza giren maskeler hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Salih Emri, “Hastane personeli N95 takmalı. Hastalarla birebir karşılaştığımız için bunu takmak durumundayız. Bunları sosyalleşmek için yemek için çıkarmamak lazım. Çıkardıktan sonra da değiştirmek lazım. Ben hastalara siperlikle bakıyorum, N95 üzerine cerrahi maske takıp her hastadan sonra bunu değiştiriyorum.

Normal vatandaşlar, çift maske takabilir. Çift maske oldukça etkili. Maske sizdeki virüsün karşıya bulaşmasını engelliyor. Virüsü o maske ile tutuyorsunuz. Ancak nemlendiği zaman maskeyi atmanız lazım. İnsanlar malesef bir maskeyle 1 hafta geçirebiliyor. Maskeler bir süre sonra koruyucu özelliğini kaybediyor. Maskenin yanında el hijyeni ve mesafeye de dikkat edilirse hastalıktan korunabilir.

Bu yıl grip veya nezle vakası görmedim. Eskiden yaygın olan bu hastalıklar, maske sayesinde yayılmadı. Maske artık hayatımızda hijyenik bir ürün olarak kalacak gibi görünüyor.

“En çok sağlık personeli kaybeden ülkelerden biriyiz”
Elleri de mutlaka yıkamak lazım. Dezenfektanlar hassas cildi olanlarda ciddi cilt problemleri yaratmaya başladı. Mümkün olduğunca ılık ve sabunlu suyla yıkamak uygun. Tüm bunlara bakınca sağlık personeli zor şartlar altında çalışıyor, bıkkın ve yorgun durumunda. Maddi olarak da desteklenmiyorlar. En çok sağlık personeli kaybeden ülkelerden biriyiz. Birçok kıymetli doktorumuzu bu süreçte kaybettik” diye konuştu.

Hastalık geçirenleri neler bekliyor?
Hastalığı atlatanların yaşadıklarını ve klinik pratiğini anlatan Prof. Dr. Salih Emri, “Evde karantinası bitenler genelde akciğerlerde hasar var mı diye doktora, bizlere başvuruyor. İnsanlara hak veriyorum. Ancak hastalık semptomların başlamasından sonra o kadar çok organı etkiliyor ki. Halsizlik, eklem ağrısı, kas ağrısı, nefes darlığı, hayat kalitesini azaltıyor, nefes darlığı, öksürük ve oksijen ihtiyacı söz konusu olabiliyor.

Nörolojik olarak da ciddi sorunlar var. Depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve uykusuzluk sorunları olduğunu görüyoruz. Bilişsel bozukluklara da rastlanıyor. Baş ağrıları, puslu beyin, unutkanlık da sık görülen sorunlardan. Tutulum neticesinde de göğüs ve sırt ağrısına rastlanabiliyor. Kronik böbrek hastalığı ve ciddi şekilde saç dökülmesi de yapabiliyor. Bunlar genellikle 12. haftada gördüğümüz semptomlar. 6 aya kadar şekilde devam edebiliyor” diye konuştu.

“En büyük sorunlardan biri, hastalara sık tomografi çekilmesi”
Korona virüsle ilgili pek konuşulmayan bir noktaya değinen Prof. Dr. Salih Emri, “Bu hastalıkta en büyük sorunlardan biri hastalara çok sık tomografi çektirmek durumunda kalmış olmamız. Akciğer filmlerinde tutulumu göremiyoruz.

Buzlu cam durumunu tomografide görebiliyoruz. Düşük doz, ilaçsız tomografi ile, PCR test sonuçları negatif olsa dahi tanıyı koyabiliyoruz. Bazen 3 tane negatif PCR sonucu olan hastaya tomografi ile tanı konabiliyor”  dedi.

Yayının tamamını aşağıdan izleyebilirsiniz…