“ Oyuncak ve insan kalbi çok benzer birbirine. Bazen tamiri olmaz ikisinin de.”
Sunay Akın

SUNAY AKIN



“Hayalleri büyüsün diye çocuklarına oyuncak alan ülkeler dünyayı yönetirken, oyalansın diye alan toplumlar onların kapılarında oyalanmaya mahkûmdur.”

Sunay Akın ve Oyuncak Müzesi’nde Bambaşka Diyarlarda Bir Sohbet;

Oyuncaklara olan ilginiz çocukluk yıllarınıza mı dayanıyor? Sizi müzeciliğe başlamaya iten temel unsur nedir?
Müzeciliğe başlama nedenim babamdır. Trabzon’da doğdum ben ve 6 yaşında ilk kez gezmek için ailemle birlikte İstanbul’a geldik. Babamın bir yaz tatilinde, gezip görmemiz amacıyla bizi getirdiği İstanbul’da gittiğimiz ilk yer Arkeoloji Müzesi’ydi. Bunun üstüne ben yıllarca düşündüm. Yani günümüzde Anadolu’dan İstanbul’a gezmek amacıyla gelen kaç ailenin gittiği ilk yer arkeoloji Müzesi’dir? Ama babam bizi ilk kez oraya getirdi. Yaklaşık bir ay kaldık o yaz İstanbul’da. Sonra Trabzon’a geri döndüğümüzde ben yeni bir oyun keşfettim. Bu oyunun adı müzecilikti. Annemin kolyelerini, küpelerini, takılarını gizlice alıyordum, bunları bir kutunun içine koyup sokağa çıkarıyordum. Bir müze kuruyordum. Kutunun içinde, annemin en değerli takılarının olduğu bir müzeydi benim kurduğum ilk müze. Yani bir oyun olarak keşfettim ben müzeciliği.

Müzenizde; Mona Lisa’nın oyun takımından tutun, Charlie Chaplin’in özel eşyalarına kadar her türlü ilginç oyuna dair parça var. Bu kadar oyuncağın peşinden siz mi gittiniz?
Hep ben gittim. O Kaptan Cousteau’yu seyrederken başını içi su dolu çamaşır leğenine daldırıp çıkaran çocuk var ya, işte o Kaptan Cousteau’nun arkasından gider gibi ben hep hayallerimin arkasından gittim. Hayalim ülkemde, Türkiye’de bir oyuncak müzesi kurmaktı. Ne mutlu bana ki bunu başardım, hem de üç kere başardım. Sadece İstanbul’da değil, Antalya ve Gaziantep’te de kurmayı başardım. O oyuncakları sanatçı teliflerimle aldım. Çünkü şair ve yazarım. Bir kültür ve sanat işçisiyim.

Ailelerin, çocuklarının eğitiminde çocuk ve oyuncak ilişkisini nasıl sağlamaları gerekiyor?Annelere ve babalara bu noktada nasıl tavsiyeler verirsiniz?
Hayalleri büyüsün diye çocuklarına oyuncak alan ülkeler dünyayı yönetirken, oyalansın diye alan toplumlar onların kapılarında oyalanmaya mahkûmdur. İstanbul Oyuncak Müzesi bu gerçeği anlatan binlerce örnekle doludur. Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU çok değerli bir çocuk bilimcidir. Ülkemizde çocuk ruh sağlığının öncülerindendir. Bir derste, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrencilerine şunu söylemiş: “Bu yaşıma kadar Türkiye’nin her yerinden anne ve babalar çocuklarını bana getirdi. Dediler ki, hocam bu çocuk biraz tuhaf muayene edin. Ben onlara siz merak etmeyin dedim ve götürüp oyuncak odasında onlarla oynadım. O çocuklarla sadece arkadaş oldum ve oynadım. Anne ve babalarını tedavi edip geri gönderdim.”

Çocuk eğitiminde ailelere tavsiyeleriniz var mı?
Ailelerin bana en çok sorduğu soru şu : “Çocuğumuz kitap okumuyor, ne yapalım?”. Anne babanın bir kere böyle bir endişe duyması çok güzel. En azından çocuğunun kitap okumamasından endişe duyan bir anne babaya bir şeyler anlatabiliriz demektir. Şu yanıtı veriyorum: “Çocuğunuz sizi evde eşinizle televizyon seyrederken görüyor. Eşinizle karşılıklı sofraya oturmuş yemek yerken de görüyor. Kavga ederken de görüyor. Peki, çocuğunuz hiç anne ve babasını evde karşılıklı oturmuş kitap okurken görüyor mu?”. Görse bu soruyu sormazlardı. Bütün mesele anne ve babadadır. Çocuk eğitimciliği çocuk şövalyeliğidir ve bu şövalyeler bir çember yaparlar. Çemberin içine çocuğu koyarlar. Çocuk şövalyelerinin yüzü çemberin içindeki çocuğa dönük değildir. Sırtları çocuğa dönüktür. Çünkü bir çocuk şövalyesi bilir ki o çocuğu büyüklerin dünyasından ne kadar korursa o kadar iyi bir eğitim vermiş demektir.

Bilgisayar ve bilgisayar oyunları, çocukların elinden hiç düşmüyor. Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Korkunç, kanser!! Çocuk dünyasının kanseridir bu bilgisayar oyunları. Anlatmaya çalıştığım o büyüklerin dünyasını taklit edip çocukları onun içine koymaları.

Nedir bunlar?

O sırada lak lak yapacak, dedikodu yapacak, TV’de dizi seyredecek diye babalar sesini çıkarmıyor. Aman orada uslu uslu oturuyor, bana bulaşmasın da ne yaparsa yapsın mantığıdır bu.