Glatyatör’, ‘Akıl Oyunları’ gibi filmlerin Oscar’lı oyuncusu Russell Crowe’un çektiği Çanakkale Savaşı filmi ‘Son Umut’, sinema eleştirmenleri tarafından beğenildi. Başarılı savaş sahneleri, savaş karşıtı tavrı ve meseleye Türkler tarafından da bakıyor oluşuyla dikkat çeken film, 27 Aralık’ta gösterime girecek. İşte eleştirmenlerin yorumları…

Murat Özer (Arka Pencere): Russell Crowe'un ilk uzun metrajlı kurmaca yönetmenlik çalışmasında Çanakkale Savaşı'nın yan etkilerine odaklanması, ister istemez Peter Weir'ın "Gelibolu"sunu (Gallipoli) hatırlatıyor. Ancak, Crowe'un Weir kadar 'oturmuş' bir hikâye anlatıcısı olmadığını da kabul etmek gerek. Meseleye Türkler tarafından bakıyor oluşu ve belli bir sempatiyle bunu sergilemesi, doğallıkla memleketim insanı üzerinde etkili olacaktır, ama bunun tamamlanmış bir resim olmadığı gerçeğini de yadsıyamayız. Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz'ın da 'öğrenerek' etkin performanslar sergiledikleri "Son Umut", Olga Kurylenko'nun canlandırdığı Türk kızı Ayşe'nin hikâyesinin yeterince derinleşmemesiyle epeyce zedeleniyor, genel resim içinde bir tür 'yama' efekti gibi duruyor bu hikâye. Filmin savaş bataklığı konusunda söyledikleriyse dinlemeye değer. Bir miktar da olsa "Er Ryan'ı Kurtarmak" (Saving Private Ryan) çizgisinin öne çıktığı bile söylenebilir bu toplama bakarak.

Uğur Vardan (Hürriyet): Russell Crowe, sanki meseleye Peter Weir'ın bıraktığı yerden başlayıp öykünün sonraki adımlarında dolaşmış gibi. ‘Son Umut', doğru bir bakış açısına ve vicdana sahip. Bir tek arada ‘Yunanlılar' kaynıyor! Şaka yapıyorum elbet, Crowe'un filminin en büyük artısı sanırım o taraftan bakıldığında ‘Öteki' konumundakilerin hislerine de tercüman olabilmesi (hatta daha da ileri giderek Avustralyalı bir babayı Kuvay-i Milliye ruhuna katıyor). Böyle bir filmin ardından insan, Cumhuriyet tarihi boyunca sistem (devlet de diyebilirsiniz) eliyle yok edilen evlatları ve onların acılı ebeveynlerini de hatırlamadan edemiyor. Öyküdeki ana temsilcilerimiz Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz'ın da oyunculuk performanslarıyla sınıfı geçtiklerini söyleyebilirim.

Burak Göral (Arkapencere): Russel Crowe'un daha ilk yönetmenlik denemesinde fazlasıyla titizlendiği filmin her karesinden belli oluyor. Filmin sanat tasarımlarına, sahnelerin ne kadar düzgün planlanıp çekildiğine ikna olmamak elde değil. “Son Umut”un prodüksiyon anlamında çok tatminkar olduğunu söylemek gerek. Özellikle cephe sahneleri bizim çektiğimiz bütün Çanakkale filmlerinin toplamından daha inandırıcı... Crowe ayrıca Çanakkale Savaşı'nın bizim maneviyatımızdaki yerini de zedelememek için elinden geleni yapmış. Taraf olmadan ve tümüyle ‘duygu'dan yürüyen bir olay örgüsüne sarılmış. Ancak cephede kaybettiği üç oğlunu arayan babanın İstanbul 'daki otel sahnelerinde, senaryo bağlamında çalışmayan, eklektik duran şeyler var. Çok sevdiğimiz bir oyuncu olan Olga Kurylenko'nun canlandırdığı karakterin derinleşememesi ve ikili arasında geçenlerin ikna edici olamaması yüzünden bu sahneler filmin bütünü içinde sırıtıyor. Ne zaman ki seyircinin hemen kanının ısındığı acılı baba Joshua, asıl işine yani arayışına odaklanıyor film oralarda şaha kalkıyor. Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz böyle bir uluslararası kadroda üzerlerine düşeni fazla fazla yapıp filme performanslarıyla çok şey katıyorlar. Cephede gerçekleşen kimi sahneler kadar, işgal altındaki İstanbul'da direnişin yavaş yavaş hareketlendiğini gösteren küçük detaylar da etkileyici.

Nil Kural (Milliyet): Yeni Zelandalı aktör Russell Crowe, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu ‘Son Umut’ta memleketi için önemli bir konunun peşine düşüyor: Çanakkale Savaşı’nda büyük kayıplar veren Anzak askerlerinin kaybının acısını oğullarının mezarını Çanakkale'de arayan baba karakteriyle işliyor. Bunu yaparken savaşın yıkıcılığı konusunda kendinden emin. ‘Son Umut’ savaşa kaybolan evlatlar üzerinden yaklaşsa da, naif halini üzerinden atamayan, babanın aşk hayatı, içgüdülerinin medyumluğa yaklaşması gibi yan öykülerde inandırıcılık sorunu yaşayan bir film. Ancak işin Türkiye tarihi kısmı filmde kapladığı geniş yerle filmi Türkiye gösterimi için ilginç hale getiriyor.

Kerem Akça (Habertürk): Peter Weir'in "Gelibolu"sunun (1981) aşılamayacağını gösteren Çanakkale Savaşı filmlerinin bir yenisi... Russell Crowe, sahne önündeki star elektriğini kamera arkasına taşıyamamış. Kemal Uzun imzalı "Çanakkale: Yolun Sonu" (2013), "Son Umut"un üzerinde. Günümüzde bu konuda büyük hedefler koyan bir savaş filmi için Hollywood'dan ümitli olmalıyız. Filmin Avustralya prodüksiyonu olduğu çok açık. Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan "Son Umut"un en olumlu tarafları. Herkesten rol çalıp öne çıkarak bizde de yetenekli oyuncular yetiştiğini ispatlamışlar. Russell Crowe, yönetmenliğin zor bir iş olduğunu vurgulamış bu filmiyle...

Ali Koca (Zaman): Son Umut, Çanakkale Savaşı'na bizim gözümüzden (yönetmene göre 'öteki') bakabilmesi, kültürel kodlarımızı çözmedeki başarısı ve hassasiyetlerimize yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Bu noktada, Avustralyalı Russel Crowe'un Çanakkale filmi çeken bazı yerli yönetmenden daha titiz davrandığını söyleyebiliriz. Bir 'ilk film' olarak değerlendirildiğinde ortalamayı yakalayan filmin anlatım dilinde ve hikaye kurmasında bir ustalıktan söz etmek zor. Epik bir tarihi drama çeken Crowe'un savaşın acımasızlığını göstermedeki becerisi, insan hikayesini ve vicdanı öne çıkarması filmin artıları. Yılmaz Erdoğan ile Cem Yılmaz'ın oyunculuğu ise tek kelimeyle 'uluslararası'
...