Fakat iktidar partisinin gerek beyanname gerekse aynı gün deklare edilen ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi-2023’ belgesindeki vaatlerini yerine getirip getirmeyeceği soru işareti. Çünkü “Türkiye Hazır-Hedef 2023” başlıklı 2011 beyannamesinde özellikle ‘ileri demokrasi’ hedefleri tamamen kâğıt üzerinde kaldı. Bırakın ileriye gitmeyi; demokrasi 90’lı yıllara ve 28 Şubat günlerine döndü. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, “Bu seçim beyannamesi sandıklar açıldığında unutulacak bir beyanname değildir. Bu beyanname, seçime kadar olan süreci seçim sonrasındaki 4 yıllık süreci değil, Türkiye’nin 12 yılını şimdiden planlayan bir beyannamedir.” sözüne rağmen iddialı vaatlerin neredeyse tamamı unutuldu.

Sivil toplum, bırakın ileri, demokrasiyi, mevcudu arar oldu

2011 beyannamesi 5 ana başlıktan oluşuyordu. Bunlar; ‘ileri demokrasi, büyük ekonomi, güçlü toplum, yaşanabilir çevre ve marka şehirler ile lider ülke Türkiye’ şeklinde sıralanmıştı. Tıpkı 2015 beyannamesi gibi o da ‘insan’la başlıyordu. “Çağdaş demokrasilerde, siyasal katılım ve temsil ile yönetim arasındaki ilişkinin sarsılmaz bir bağla kurulması, herkesin buna saygı göstermesi ve kabullenmesi zorunludur.” deniliyordu. Fakat ilk başta bunu kabullenmeyen AKP’nin kendisi oldu. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi kavramlarının altı çiziliyordu. 4 yıllık dönemde siyasi katılımın ve çoğulculuğun bütün kanalları tıkanırken “Demokrasi sandıktan ibarettir” anlayışı hâkim kılındı. Yine beyannamedeki “AK Parti siyasetinde kendi insanından korkan, her farklılığı düşmanlık olarak gören, milletin sesine kulak vermeyen ceberut siyaset anlayışına yer yoktur.” anlayışı da bizzat iktidar tarafından çiğnendi. Ülke “AKP’ye oy verenler ve vermeyenler”, “Yüzde 50” söylemi ile ikiye bölündü. Ceberut devlet anlayışı hemen her alana hâkim oldu. Son olarak çıkarılan iç güvenlik paketi de bunun en somut göstergesiydi.

2011 beyannamesinde “İleri Demokrasi” başlığı altında en fazla yer verilen unsurlardan biri sivil toplumdu. “Sivil toplum, bizim demokrasi anlayışımızın olmazsa olmazıdır. Çağdaş, çoğulcu ve katılımcı demokrasilerde sivil toplum alanı her şeyden önce farklılığın, çeşitliliğin alanıdır.” deniyordu. Uygulamada ise siyasete katılım göstermek isteyen STK’lar baskı altına alındı. Eleştiri getiren bütün sivil kesimler, “Partini kur, siyasete gir” tepkisiyle püskürtüldü. Hükümete ‘demokrasi ve hukuk’ çağrısı yapan STK yöneticileri vatan hainliğiyle suçlanırken bazı STK’ların kapısına kilit vuruldu.

Bu açıdan bakıldığında beyannamedeki, “AK Parti, toplumdaki bütün farklılıkların kendi görüş ve talepleri doğrultusunda örgütlenip, siyasal, sosyal ve kültürel hak arayışında bulunmalarını savunur. Çağdaş yönetişim anlayışı gereği AK Parti, karar alma süreçlerinde sivil toplumun aktif katılımını elzem görmektedir. Tüm demokratik ülkeler gibi Türkiye’deki STK’lar kendi hükümetlerini denetleme işlevini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Artık parlamenter demokrasi yerini katılımcı demokrasiye bırakmıştır. Bundan sonraki süreçte sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesi sağlanacaktır. Böylece vatandaş, sadece seçimden seçime değil, güncel gelişmeler için de iradesini siyasal sürece yansıtma fırsatı bulacaktır.” cümleleri de anlamsızlaştı.

MGK, 28 Şubat’taki etki ve gücüne kavuştu

Beyannamede, “Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin yapısı ve fonksiyonları yeniden düzenlenerek, çağdaş demokrasilerdeki standartlara kavuşturulmuştur.” diye övünülmesine rağmen bugün MGK kutsallaştırılmış durumda. 28 Şubat dönemindeki gibi MGK kararları ile toplumsal kesimler ‘iç düşman’ ilan edildi. Aynı şekilde, Ergenekon davaları kastedilerek, “Siyaset kurumuna güveni sarsarak, demokrasi dışı beklenti ve hedefler oluşturma çabaları da büyük ölçüde bertaraf edilmiştir.” deniyordu. Ancak daha sonra “Aldatıldık” denilerek bu beyanlar da ‘sıfırlandı’.

Yeni anayasa vaadi gerçekleşmedi

“İleri demokrasi” başlığı içerisinde en önemli vaat, yeni anayasaydı. Bu, aynı zamanda beyannamenin de bel kemiğiydi. “2011 seçim beyannamemizin, 2023 yol haritamızın en önemli ve bir numaralı projesi, yeni anayasa projesidir.” deniyordu. Ancak yüzde 50 oy desteğiyle gelinmesine rağmen yeni anayasa yapılamadı. Beklentiler, Tayyip Erdoğan’ın ‘başkanlık’ ısrarına kurban edildi.

‘Kürt sorunu yok’ söylemine geri dönüş

Çözüm süreciyle ilgili, “Kürt meselesini, kardeşliğimizi pekiştirecek şekilde tamamen özgürlükler ve demokrasi zemininde çözüme kavuşturacağız.” teminatı da bugün artık “Ne Kürt sorunu ya, neyin eksik senin!” noktasına gelip dayandı.

17 Aralık süreciyle adalete güven sıfırlandı

Bir diğer başlık, ‘adalet’ti. “Güven veren bir adalet sisteminin tesis edilmesi, üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçilmesi.” hedefleniyordu. Ancak özellikle 17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası Türkiye, tamamen ‘üstünlerin hukuku’ dönemine geçmiş oldu.

Yuva Teşvik Konut programı hayata geçirilemedi

Yeni evli veya evlenecek yoksul çiftler için Yuva Teşvik Konut programı başlatılacaktı. Erdoğan, “Bu programa müracaat eden çiftlere bizler burada kalkacağız içinde kısmi bir donanım yapacağız. Örneğin beyaz eşyası gibi, halı gibi vesaire ve bütün bunlarla beraber 25 yıla varan vadelerle, peşinatsız onları ucuz konut sahibi yapacağız.” demişti. Ancak bu da kâğıt üzerinde kaldı.

Çılgın projeler kör topal, şehir hastaneleri hayal oldu

2011 beyannamesindeki ikinci başlık, ‘büyük ekonomi’ idi. Kişi başına milli gelir 2015 yılında 14 bin dolar olarak öngörülmüştü. Fakat 10 bin dolarda kaldı. Kamu özel ortaklığı ile şehir hastaneleri kurulması da beyannameye girmişti. Fakat finansman zorlukları ve projenin rant projesine dönüşmesi nedeniyle ciddi adımlar atılamadı. 2023 vizyonu ile Türkiye’de başta büyük şehirler olmak üzere marka şehirler üretileceği vaat edilmişti. Halihazırda hiçbir marka şehir olmaması, bu maddeyi de boşa çıkarıyor. 2011 seçimlerine damgasını vuran vaatler ise çılgın projelerdi. Kanal İstanbul için 1 yıl içerisinde adım atılacaktı. Fakat hâlâ bir adım atılmış değil. Aynı şekilde İstanbul’un iki yakasına birer milyonluk şehirler kurulması da hayal olarak kaldı. Ankara’da Esenboğa Havaalanı ile şehir merkezi arasına raylı sistem kurulması da gerçekleşmeyen vaatler arasında.