1.5 seneye yakın bir zaman önce, yağmur yağdığı ve şoförü gelmediği için evine bıraktığım, ismini yapmış ama bugünlerde eleğini asmış bir reklamcı büyüğüm sordu: “Nerede oturuyorsun?”, ben de: “Göktürk’te” diyince, “Hayatını kazanamamış insanların orada demek” dedi.
Beni tenzih ederek söylediğini bildiğim için ve ben de öyle düşünmeye o zamanlar henüz başladığım için muhabbeti oradan devam ettirdik.
Hayatını kazanamama mevzusu tamamen “kazandığı para x harcadığı para” denklemi ile ilgili. Düşünün ki beyaz yakalı, genç profesyonel bir çift var, bir de çocukları var, 3 kişilik çekirdek aile halinde yaşıyorlar. Oturdukları ev mortgage, %25 peşinatı aileleri vermiş, ama aylık mortgage’ları kendileri ödüyorlar. Göktürk’e ilk gelenlerden oldukları için oturdukları evi 1 milyon TL’ye anlaşıp aldılar. 400 bin TL’si peşin ödenmiş, 600 bin TL’yi 10 yılda ödeyecekler. Faiziyle birlikte 750 bin desen, yılda 75 bin, ayda 6.250 TL yapar.



Bu ailenin evine ayda maaş olarakerkek tarafından 9.000 TL, kadın tarafından 6.500 TL giriyor. Bunlar finansçı diyelim mesela. Zaten kadının maaşı evin mortgage’ına gitti. Geriye kalan 9.250 TL’nin 1.250 TL’si sitenin aidatı ve faturalara gitti, kaldı 8.000. Benzin parası, iş ile ilgili masraflar (ayakkabı, giysi, her türlü görüntü aksesuarı için) 1.500 TL, kaldı 6.500 TL. Çocuklarının okulu her ay 1.500 TL, Çocuklarının bakıcısı (ve aynı zamanda evde temizlik ve yemek de yapıyor bu bakıcı) 2.000 TL, kaldı 3.000 TL. Mutfak masrafı ve tüm genel giderler için de geriye kalan parayı kullanın desem, bu insanların dibi dibine yaşadığını göreceksiniz.

Gerçekten de öyle. Göktürk’ü zengin mahali gibi konumlayan insanlarla ilgili en büyük gözlemim bu. Bu insanlar ucu ucuna yaşıyorlar maddi anlamda.Kendime bakıyorum, ev kiram 2.500 TL, aidat ve faturalarla birlikte 4.000 TL. Bizim evimiz falan yok, mortgage da yok. Sahipliğe zerre kadar inanmıyorum, bu insanlardan çok daha iyi yaşıyorum, borçsuz yaşıyorum en azından. 10 sene borç mu ödenir arkadaşım?
Ancak, anlatmak istediğim bu para x hayat korelasyonu değil. Anlatmak istediğim şey bambaşka.
Göktürk insanı, adeta bir muz cumhuriyetinin diktatörü gibi.

Buraya taşınmadan önce orta halli olduğunu ve hayatını kurmaya çalıştığını bildiği için halen korku ve endişelerle dolu. Bunları kaybetmekten aşırı korkuyor. Bu da onu fazlasıyla zalim ve tehlikeli kılıyor.


YAZININ ORİJİNALİNE BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ

Size birkaç maddede anlatayım:

1- Mutsuzluk Mefhumu
Her gün oğlumuz Ali’yi Göktürk’ün klasik oyun alanı olan “Filli Park’a” götürüyoruz. Çocuğuyla ilgilenen, onu parka götüren, gezdiren, onunla oynayan anne/baba sayısı burada çok az. Çocukların bir çoğu bakıcılarıyla geliyor parka. Bakıcılarının yüzü bir karış, mutsuz insanlar, inanılmaz bir mutsuzlukları var. Bu mutsuzluk çocuklara da geçiyor, bakıcı ile parka gelen çocuklar, anneleriyle gelen çocuklara göre daha az sosyal ve daha fazla vahşi oluyorlar. Anne ve babalarının korkuları çocuklarına geçiyor.
Birbirlerinin oyuncaklarını oynamak için birbirlerinden izin alan 3 yaşında çocuklar düşünün, bu çocuklar, işte aileleri ile oynayan çocuklar, mutluluk seviyeleri daha yüksek diğerlerine göre. Filli Park’ta izin almadan başkasının oyuncağını alan çocuk görürseniz, bilin ki bakıcısı ile gelmiştir.

2- İngilizce Sorunsalı
Sayısı azımsanamayacak kadar fazla olan çocukla, annesi, babası ve bakıcısı İngilizce konuşuyor. Aksanlı İngilizce’lerini siz duysanız utanırsınız, bu çocuklar ana dillerini hiç kullanmıyor ve anne/babalarının ikinci dili olan bir dili ana dili gibi kullanmaya çalışıyorlar. Muazzam bir oksimoron oluşuyor burada, bir kara delik, bir cehalet. Görmeniz lazım, öyle bir defa karşılaşmak yetmez, bunu bir süre incelemeniz lazım.
Çocuğun anne babası gayet güzel Türkçe konuşuyor olmasına rağmen çocukla Türkçe konuşulmuyor, kötü bir İngilizce ile pratik yapılıyor çocukla ve çocuk dilden mahrum kalıyor. Hiçbir ülkede bu kadar büyük bir İngilizce öykünmesi yoktur herhalde.

Tabi bu noktada, çocuklarına ikinci dil olarak İngilizce öğreten, onları İngilizce öğretimin yapıldığı okula veren ailelere hiçbir lafım yok, sonuçta kendilerinin de en iyi kullandığı ana dilleri ile iletişim kuruyorlar çocukları ile.


3- Kakaspotting
Göktürk’ün, eğitimli insanların oturduğu bir yer olduğunu düşünüyorsanız bunu unutun. Göktürk’te sokakların mükemmel olduğunu, bal-dök-yala olduğunu düşünüyorsanız, unutun.
İnsanların yaşlandıkları için Belgrad ormanına bıraktıkları köpekleri, orada yiyecek bulamayınca en yakın yerleşim yerlerine iniyorlar. Bahçeköy, Göktürk, Zekeriyaköy, sokaklar köpek dolu. Sabahın köründe arabanın orasına burasına atlarlar, ezmemek için 5 km/s hızla gitmek zorunda kalırsın, soğuk terler dökersin.

Göktürk sokaklarında köpek kakaları (temsili)
Aynı zamanda buranın ahalisi de köpekleri çok sever, insanların 4’te 1’inin köpeği var desem, eğitimli tahmin yapmış olabilirim.
Tüm köpekler birleşin desen, yollarda bu kadar fazla kaka göremezsin.Köpeği olanlar da köpeklerinin kakasını toplamaz; akşam bir davet olsa, orada karşılaşsan eğitimli, düzgün birisi sanarsın, gözünün içine baka baka köpeğinin kakasını yerden almaz. Oğlum Ali ile oyunumuzun adını ben koydum: Kakaspotting. Ali diyor ki; “Anne bak, kaka!”, “Baba bak, kaka!”.

Kakaspotting (hobby): An amateur interest in streets, looking out for dog shit in order not to step on.


4- Trafik
Burada herkesin arabası var, her evde 2 tane var. Sabahları doğru saatte çıkmazsanız, Göktürk’ün klostrofobik bir yer olduğuna inanıyorsunuz, çünküGöktürk’ten çıkamıyorsunuz. Hiç kimse birbirine yer vermez, park yeri bulmak için dönüp dolaşırsın, tam buldun diyelim dörtlüleri yakar beklersin, hop, bir bakarsın kaba, eğitimsiz biri girmiş park yerine sana dönüp bakmıyor bile (İçinden yedi ceddine küfredersin, cehaletine küfredersin, onu yetiştirenlere küfredersin, edersin de edersin).
Bir arkadaşım park yeri yüzünden pislik bir türkücü ile mahkemelik oldu, mahkemeye de gelmedi türkücü, polis zoruyla getirdiler. Burada araba ile yaşamak çok zor, arabasız yaşamak daha da zor.

5- Zulüm ve Kabalık
Burada oturup yemek yiyebileceğin, bir iki kadeh içebileceğin yer sayısı çok az. The North Shield, Yasemin & Tuncel, Onur Et, Dardenia, Lokanta ve bazen de Zanzi Kitchen.
Bunların dışında yemek yiyecek yer de var sayılmaz. Wagamama, Le Pain Quotidien ve Kaşıbeyaz (Hiç gitmedim) kapandı. Starbucks herkesin halen gittiği bir yer ama o çamur kahveyi (Neresi kahve?) nasıl içtiklerini anlamıyorum.
Göktürk ahalisinin en yukarıda bahsettiğim korku ve endişeleri, bu mekanlarda çok ortaya çıkıyor. Çoğu, servis elemanlarının gözüne bakmaz, kredi kartını çıkarırken bir havalar, hesabı öderken kocaman bir mesele.Ufacık bir mevzu olduğunda servis elemanına zulüm… O kadar çok gördüm ki bu adilikleri anlatamam.
Ayağa kalkıp “Sen kimsin ulan?” demek istedim, hep tuttum kendimi, eşim benden daha fazla Göktürk’te dolaşıyor, beni ayıplamalarından korkmuyorum da, onu ayıplamasınlar diye.

6- Koltukaltı Seviyesi
Göktürk’e ilk taşındığımızda ev sahibime, gidebileceğim bir berber sormuştum, o da bana bir yeri önerdi. Benim seneler boyunca berberim Asmalımescit’teki Taştan’dı. 2008’den beridir ona giderdim, Göktürk’e taşınınca, o zamanlar ofis de 4. Levent’te, Taştan uzak kaldı.
Taştan’da 25 TL’ye olduğum traş, burada 130 TL. Neden diye sormayın, ben berbere ayda 1 giden bir insanım, 1 seneden biraz fazla ayda 1 gittim berbere, bu parayı da verdim.
Bir gün, traş olurken içeri biri girdi, 55 yaşlarında, beyaz saçlı, iyi görünen, üzerindeki kıyafetlere ve saatine bakılırsa nüfuzlu biri. Tabi bir karşılama, bir merasim oldu, ben de gözümün ucuyla aynadan izledim. Adam berber koltuğuna oturmadan önce, “Dur, unuttuk” gibi birşeyler söyledi ve gömleğini çıkarmaya başladı.

Eğer gittiğin berbere uzun zamandır gidiyorsan, orada bir hatırın vardır. Mesela benim kardeşim saç kılının sırtına kaçmasından rahatsız olan birisi, o yüzden de berber koltuğuna oturmadan önce gömleğini/t-shirtünü çıkarıp öyle oturur.Bunu anlıyorum, çünkü orada hatrı vardır. Ancak bu amcagömleği çıkardı ve kolunu kaldırdı. Berber de koltukaltı tüylerini makine ile aldı ve amca sonrasında koltuğa oturdu.
O kadar insanın arasında koltukaltı aldırıldı ve alındı.
Göktürk ile ilgili kırılma noktam da bu oldu. Nerede yaşadığımı sorgulamaya başladım, kimlerle yaşadığımı sorgulamaya başladım.Burası ciddi bir cehalet merkezi olmaya aday.
Tam 1 senedir bu yazıyı yazmak istiyordum, her seferinde sonra yazarsın, boşver, sana mı kaldı diyerek kendimi durduruyordum. Ancak işte bu defa yazdım ve yayınlıyorum.
Göktürk’ten ayrılamıyoruz da, çünkü maalesef İstanbul’un herhangi bir yerinde de çok farklı değil durum. Burada dikkatli arkadaşlıklar kuruyoruz, mutlu insanlarla takılıyoruz ve çocuğumuzu da mutlu çocuklarla yanyana getirmeye çalışıyoruz. Sosyal insanlarla konuşmaya ve arkadaş olmaya çalışıyoruz.

Göktürk’e taşınmadan önce bunları düşünmenizi tavsiye ederim.

Kaynak : www.medium.com