Herkese tekrar merhaba:) Öncelikle tüm okuyuculara tek tek ilk yazıma olan güzel yorumları ve ilgileri için çok teşekkür ediyorum. Aldığım olumlu e-postalar ve yorumlar inanın beni çok mutlu etti. Ve gelelim bu haftaki konuya...

Evden çalışanlar, hafta sonu kendine zaman ayırabilenler gün içerisinde kendi kendine birşeyler yapmaya bayılanlar… “Kendinize zaman ayırdığınızda, kendinizle kaldığınızda ne yapıyorsunuz?” ya da şöyle sorayım; “En son kendinizle ne zama kaldınız?” Çünkü dikkat ediyorum, kendimize zaman ayırmaz olduk, kendi kendimize çok kalmaz olduk. Eğer kaldıysak ise bir tikimiz oldu; akıllı telefonla oynamak, oynamıyorsak ekran kilidini açıp kapamak, onu da yapmıyorsak anlamsız bir şekilde ona bakmak.

Aslında kendinizle kaldığınızda yapılabilecek en güzel aktivitedir kitap okumak. Ama ne yazık ki çok okumuyoruz. Aslında kitap okumak için hep zamanımız var ama bahanelere sığınmak daha kolay geliyor. Mesela “hep yanımızda kitap mı taşıyacağız?” en büyük bahanelerin başında geliyor. Yok illaki taşımamıza gerek yok, e-kitaplar var mesela. Teknolojinin her türlü nimetinden yaralanıyoruz da, okumak için buna kafa çok yormuyoruz.

Kolay diyorum bahanelere sığınmak, raporlar da aksini söylemiyor zaten. 2015 senesinde DESAM tarafından hazırlanan Ar-Ge raporuna göre, Türk halkı günde altı saatini televizyona, üç saatini ise internete ayırırken, kitap okumaya yılda ancak altı saat harcıyor. AB ülkelerinde yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye’de sadece yüzde 0,01.

Ama gelişmeler bir nebze olsa da sevindirici…
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal Zeynioğlu Şubat ayında yaptığı açıklamada; Türkiye'nin dünyada kitap okuma oranları bakımından 11. sırada yer aldığını belirtiyor. Sektörün 2014 yılında yüzde 5 büyüdüğünü, bu rakamın 2015 yılında yüzde 10'a yükseldiğine dikkati çeken Zeynioğlu, 2014 yılında 561 milyon kitap basımı yapıldığını, bunun kişi başına 7,3 kitap düştüğünü gösterdiğini dile getirerek, geçen yıl ise 620 milyon 751 bin kitap basıldığını ve bunun kişi başına 8 kitaba işaret belirtiyor.

Ama daha çok okumalıyız, her köşede, bulduğumuz her fırsatta okumalıyız!
Peki Müge böyle konuşuyorsun da sen nasıl bir okursun?” diye soruyor olabilirsiniz. Son 12-13 senedir inanılmaz bir okurum ama siz böyle konuştuğuma bakmayın, ben de kitapla geç tanışanlardanım. 15 yaşlarımda sevdim kitabı, kitapların dünyasını. Ama kitabı sevene kadar elime ne geçse okudum. Kasetlerin kartoletlerini dahi okudum! Kitabı okumuyor oluşumun da nedenleri vardı.

Birincisi hiçbir zaman yaşımın çocuğu olmadım. Masallar, çok pozitif şeyler, düşündürmeyen şeyler çok ilgimi çekmedi. Olgun bir yapım vardı o yüzden Polyanalar, Fadişler hiç açmamıştı beni.

İkincisi yapı olarak özgür ruhluyum öyle “bu okunacak” dendiği zaman yapabilen bir karakterim yok hatta inadına yapmayanlardanım. Malum ilkokulda öğretmenler ne derse o okunurdu, kitap okumak bir zorunluluk gibiydi, zevk için değilde, ödev için okunuyordu ve bende bu zorunluluktan hiç hoşlanmadığımdan okumadım. Küstüm kitaba!

Kitap okumak ihtiyaçtır, ruhu beslemek için. Bazen ruhunun başka şeylere ihtiyacı olur, başka tarzlar okumak istersin ama sana illa birşey okuyacaksın diye tuttururlar. Bir de ben ilkokulda ve ortaokuldayken bu kadar seçenek yoktu. Kitapçılar devasa değildi. Tavana kadar kitaplar yoktu. Belli yazarlar vardı. Bende durum böyle olunca daha çok dergici olmayı tercih etmiştim. Deli gibi dergi okurdum. Hatta kabıma sığmayıp kendi kendime dergi bile yapardım apartmanda komşulara dağıtmak üzere.

“Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı. Harekete geçin.”

Velhasıl lisede tanıştım kitapların çekici dünyasıyla, bu sözün geçtiği kitapla başladım ben kitap serüvenime. Yine bir okuma ödevi vardı. Ama bu sefer seçeneklerimiz genişti. Kocaman bir liste vardı önümde. Girdim kitabevine o listedeki kitapların hiçbiri yine beni cezbetmedi. Fakat bir kitap bana uzaktan göz kırptı. Tabii o zaman cep telefonları böyle değil anında girip kitap hakkında bilgi de alınamıyor. Uzandım raftan aldım ilk kitabım Paulo Coelho - Simyacı’yı. Hiç unutmuyorum ailece alışveriş merkezinde olduğumuz bir gündü ve ailem gezer alıveriş yaparken o kitap okumayan ben, alışveriş merkezinin orta alanında bir bank üzerinde tüm kitabı bir solukta bitirdim. Yetmedi o gün bir kez daha okudum. Sonra bende o yazarın kitaplarına bağımlılıkla başladı ve dolayısıyla kitap aşkı. Ve kaç kez okudum Coelho kitaplarını bilmiyorum.

Aslında çocukluğumdan beri kitapevlerini çok sevdim. Özellikle Bebek’teki Dünya Kitapevi bir cennetti benim için. Daha sonra büyük kitapevleri açıldı ve ben mağaza gezmek yerine kitapçı gezenlerden oldum hep.

O yüzden “çocuğum kitap okumuyor” diyen ebeveynler korkmayın, daha onu bu maceraya atacak bir kitap bulamamıştır. Biraz kendi haline bırakın :)

Ve biz kitapseverler bazen kalabalık içerisinde bir köşe bulmak isteriz kitabımızla baş başa kalabileceğimiz. Hayatın karmaşası akıp giderken o sessiz hikayeci arkadaşlarımızın anlattıklarını okumak isteriz.

Farklı bir yer Göktürk, diyorum ya bir caddede tam bir kaos yaşarken bir arka paralel o sokakta çok farklı bir sakinlik yaşıyor. Ve bazı köşeler var ki, tam kitap okumalık!

İşte o adresler…

Read & Rest

İlk taşındığımızdan bu yana var olan yerlerden biri Read & Rest. İlk kitapçımızdı, küçük ama içinde binbir çeşit insanın saatlerce içeride kalmasını sağlayabilecek bir kitapçı. Ve şimdi ise hem kitabımızı alıp okuyabileceğimiz, hem de kahvemizi yudumlayabileceğimiz bir sığınak gibi. Sakin, huzurlu ve kitap kokan.

Delicious

Evin mutfağının büyük hali gibi sanki. Bir de insanı okumaya teşvik eden bir atmosferi var. Belki bir tek ben öyle hissediyorumdur. Havalarda güzelleştiğine göre kitabımızı alıp Delicious’ın rahat koltuklarına kurulmamak için hiçbir nedenimiz yok. 

Gezi İstanbul

Çay, tatlı ve kitap keyfine var mısınız? Gezi’nin efsane tatlıları ve geniş çay menüsünden seçeceğiniz bir çay eşliğinde kitabınızla birlikte soluğu terasında kuytu bir masada almaya ne dersiniz?

Pelit
Belki bir dilim Uludağ ya da Boğaziçi pastası… Belki de ortaya karışık tatlı ya da tuzlu tabağı… Pelit’in enfes tatlıları, tavşan kanı ince belli bardakta çayımız ve kitabımız…

Yasemin & Tuncel

Mis gibi kahve kokusunun sardığı mekanda kitabımıza eşlik edecek birbirinden farklı kahve seçenekleri arasından birini seçtikten sonra elimizdeki  o büyük hazinenin hikayesine ortak olabiliriz.

Venüs Pastanesi

Biraz seyir, biraz kitap, biraz düşünmek, biraz yazmak ve çokça tatlı lezzetten oluşan kendimize ait zaman… Venüs konumu ve tasarımı itibariyle sürekli hayatın içindeymişsiniz ama aynı zamanda kendi hayallerinizle baş başa kalabileceğiniz bir yer. Biraz çay, bir tatlı ve ardından tatlı yiyip tatlı okumalar…

Karafırın

Yenilen dekorasyonunda yer alan koltukları ile ne zaman önünden geçsem davetkar koltukları cezbediyor insanı. Ve hep kitap okumanın hayalini kurduruyor. Yükselen lezzetli tatların kokusu da cabası.  Karafırın da kitap okumak için tercih edebileceğimiz sessiz ve sakin ortamlardan biri.

Dipnot: Mekan bahane, okumak şahane… Okuyalım, çok okuyalım, bol bol okuyalım. Okumayı özendirelim, okumayı popüler yapalım. Okuyarak hava atalım…