KURUMSAL YÖNETİM
 
Uzun ömürlü olmak ve sağlıklı yaşamak sadece insanlara ait bir kavram değil, söz konusu şirketler olunca da uzun ömürlü ve başarılı bir şirket olmak oldukça önemli. Daha önceki bölümlerde işletmelerin uzun ömürlü olmalarının sırrının iyi yönetilmekten geçtiğinden söz etmiştim. Hatta aile şirketlerinde yönetimin babadan oğula, oğuldan toruna geçmesinin, genellikle başarısızlıkla sonuçlanabileceğinden de söz etmiştim. Bununla ilgili farklı kültürlerden atasözleri de var. Örneğin Amerika’da “Manşetsiz gömlekten manşetsiz gömleğe üç kuşak” (Fromshirtsleevestoshirtsleeves in threegeneration), İspanya’da ve Latin Amerika’da  “Baba tüccar, oğul centilmen, torun dilenci” (Padrebodeguero, hijocaballero, nictopordiosero) gibi atasözleri vardır. Brezilya’da ise “Baba zengin, oğul soylu, torun fakir” (Pairico, filhonobre, netopobre), Çin’de “Servet üç nesil sürmez” (Fu bu guo san dai) ve İtalya’da “Ahırdan yıldızlara, sonra tekrar ahıra” (Dellastalle a la stella a la stalle) gibi sözler sıklıkla kullanılmaktadır. Farklı kültürlerde kullanılan bu atasözleri, yönetimin önemini ve babanın kurduğu servetin iyi yönetilemezse nesilden nesile aktarılamayacağını kanıtlar nitelikte.
 
Artık yatırımcılar, yatırım kararlarını verirken, şirketlerin sadece finansal performansları ile ilgilenmemekte, şirketin kurumsal yönetim uygulamaları ve bu uygulamaları gerçekleştirme düzeylerini de dikkate almaktadırlar. Çünkü kurumların yaşadığı krizler ve skandallar artık kurumsal yönetimin önemi ortaya çıkarmıştır.
 
Dünyada “CorporateGovernance” olarak ifade edilen “Kurumsal Yönetim”, dar anlamda şirket ile yatırımcı arasında güven oluşturarak, her iki tarafın da yatırımlarının karşılığını almasını sağlamak (1) olarak ifade edilmektedir. Genel itibariyle ise,  bir şirketin iç ve dış paydaşlarını, şirket ile ilişki içinde olan tüm kişi ve kurumlar arasındaki çıkar çatışmalarını, şirketin performansını ve sürekliliğini etkilemeyecek şekilde veya riskleri en aza indirecek şekilde kurulan yönetim anlayışıdır. Kurumsal yönetim, bir taraftan şirketteki çıkar çatışmalarını uzlaşı ile çözerken, diğer taraftan şirkete stratejik hedefler belirler, yöneticilerin ve çalışanların verimli çalışmalarını sağlayacak tedbirler alır, iç ve dış denetimde etkinlik sağlayarak şirketin operasyonel risklerini en düşük seviyeye indirir(2).
 
Kurumsal yönetim kavramı, 1700’lü yıllarda yaşanan ve ilk yönetim skandalı olarak ifade edilen “South SeaBubble” vakası ile kullanılmaya başlanmıştır(*1). Fakat günümüzdeki anlamıyla asıl ortaya çıkışı, 1990’lı yıllara rastlamaktadır. İngiltere’de görülen South SeaCompany balonu ardından çöken finansal sisteme müdahale edebilmek için, “Balon Yasası” yayımlanmıştır. Bu yasa ile Parlamento’nun onayı alınmadan anonim şirket kurmayı yasadışı ilan ederek, spekülasyona son vermek amaçlanmıştır ve 1825’e kadar yürürlükte kalmıştır.
 
Kurumsal yönetim kavramı asıl önemli çıkışını ise, 1992’de yayınlanan Cadbury Raporu ile yapmıştır. Londra Borsası tarafından kurulan Cadbury Komitesi’nin asıl amacı, İngiltere’de yaşanan şirket skandalları ile ilgili önlemleri almaktır. Çünkü Asil Nadir’e ait olan PolyPeck şirketi ve Coloroll şirketlerinde yaşanan finansal skandallar, küçük yatırımcıların borsaya olan güvenini azaltmış ve şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerinin eksikliğini göstermiştir. Hatta 1992 yılında, Bank of Creditand Commerce International (BCCI) ve Maxwell’in de iflası, komitenin çalışmalarının önemini ortaya koymuştur. 2000’li yıllarda, ABD ‘de Enron ve Worldcom, İtalya’da Parmalat, Hollanda’da Ahold ve Çin’de Yanguangxia skandalları da şirket yönetimi ve şirketlerin denetiminin önemini arttırmıştır(*2).
 
Kurumların karşılaştığı skandallar ve bu skandallar nedeniyle ortaya çıkan finansal aksaklıklar beraberinde yatırımcılarda güven eksikliğinin oluşmasına ve yatırımcıların piyasaya girmek istememelerine neden olmuştur. Böylece piyasada oluşan güvensizlik ortamını azaltmak ve yatırımcıları tekrar piyasaya çekmek için kurumsal yönetimin gerekliliği de anlaşılmıştır.
 
Ülkelerin ekonomik, sosyo-kültürel yapısının ve şirket yapılarının farklı olması, sermaye piyasasının gelişmişlik düzeyleri gibi etkenler dolayısıyla, her ülke kendine özgü bir kurumsal yönetim işleyişi benimsemektedir. Fakat kurumsal yönetimin ortak paydasında yer alan “Şeffaflık”, “Hesap Verebilirlik”, “Eşitlik” ve “Sorumluluk” ilkeleri evrensel kurumsal yönetim ilkeleri olarak kabul edilmektedir. Ülkemizde de, kamunun aydınlatılması açısından İMKB’de işlem gören şirketler her yıl “Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Raporu” hazırlarlar.  İMKB’de işlem gören şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyumu isteğe bağlı bir uygulamadır, fakat “Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Raporu” hazırlanması bir zorunluluk şeklindedir.
 
Kurumsal yönetimin evrensel nitelikteki ilkelerinden şeffaflık ilkesi ile şirket ve paydaşları arasındaki bilgi akışının ve bilgi güvenirliğinin artması ve hızlanması sağlanmaktadır. Böylece bilgi, doğru, anlaşılabilir, eksiksiz ve zamanında kullanıcılara ulaştırılabilecektir. Sermaye şirketlerin internet sitesi kurma zorunluluğu da şeffaflık ilkesi gereğidir.
 
Hesap verebilirlik kavramı ise, şirkette yetkiyi ve otoriteyi elinde tutan ve kullanan kişilerin nasıl bir yol izlediklerini, hangi yöntemlere başvurduklarını görmek, bunları nasıl kullandıklarının değerlendirilmesi için geleneksel mekanizmaları güçlendirmek amacıyla ön plana çıkmıştır(3). Bu ilke ile pay sahipleri ve şirket ile ilgili çıkarı bulunan tüm paydaşların, şirket yönetiminin almış olduğu kararlar hakkında, hesap sorma ve kararların neden alındığının açıklanmasını isteme hakkı söz konusudur.
 
Eşitlik ilkesi ise sadece yöneticiler ve paydaşları ele almamakta ayrıca işletmenin tüm çalışanlarına karşı da terfi, ücret, iş güvenliği, izin gibi konularda eşit bir politika izlemesini gerektirmektedir. Eşitlik ilkesi gereği, her tipte bütün hissedarlara eşit oy hakkı tanınmalıdır. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda da herhangi bir sebeple genel kurula katılamayacak olan pay sahipleri için elektronik katılım ve oylama hakkı tanınmıştır.
 
Sorumluluk ilkesi, hem hissedarlar için değer yaratmayı hem de şirket faaliyetlerinin, toplumsal değerleri yansıtan kanun ve düzenlemelere uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesini hedeflemektedir. Yani şirket faaliyetleri, ilgili mevzuata, toplumsal ve etik değerlere uygun olmalıdır. Örneğin Vakıfbank’ın 2014 yılı Kurumsal Yönetim İlkeleri Uyumluluk Raporu’nun “Etik ve Sosyal Sorumluluk” bölümünde yer alan “Halden Anlayan Banka” imajına uygun olarak, 2014 yılında da sponsorluk ve sosyal sorumluluk alanlarında önemli çalışmalara imza atmıştır…” ifadeleri sorumluluk ilkesine uyumunu göstermektedir.
 
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın 2014 Şirket İstatistiklerine göre Anonim Şirket sayısı 94.828’dir.(4) SPK verilerine göre ise, halka açık şirket sayısı 541’dir (5). Bu şirketlerden borsada işlem görenlerin sayısı ise 425’tir. Kurumsal yönetim deyince sadece borsada işlem gören şirketler ve bu şirketlerin sürdürülebilirliği ve sürekliliği düşünülmemelidir. Ülkemizde borsada işlem görmeyen şirketlerinin de sayısına bakıldığında ekonomik yapımız için oldukça önemli olduğu bir gerçektir. Deloitte Türkiye, “Türkiye'de Borsaya Kote Olmayan Şirketlerde Kurumsal Yönetim Uygulamaları” araştırmasıyla(6) kurumsal yönetim, strateji, risk yönetimi, iç kontrol, iç denetim, kurumsal sosyal sorumluluk, sürdürebilirlik, atama ve ücretlendirme ve suistimalin önlenmesi konularında bu şirketlere ışık tutacak bazı veriler elde etmiştir. Bu araştırmanın amacı “Türkiye’de bulunan borsaya kote olmamış şirketlerin kurumsal yönetim uygulamalarına dair güncel durumunu analiz etmek, kurumsal yönetim konusunda bilinci artırmak, katılımcı şirketlerin bireysel durumlarını, çalışmada yer alan ve aynı kapsama ve sosyo-ekonomik çevreye sahip diğer şirketlerle karşılaştırmalarını sağlamaktır”şeklinde ifade edilmiştir. Araştırmanın verilerine göre, tavsiye niteliğinde olan kurumsal yönetim uygulamalarının, borsada işlem görmeyen şirketler tarafından kısmen kabul edildiği görülmektedir. Ekonomik istikrar, uluslararası pazardan pay kapma mücadelesi, uluslararası yabancı yatırımlardan alınan paylarda ön sırada bulunabilmek, sermayenin yurtdışına kaçışının engellenebilmesi, sermaye piyasalarının rekabet gücünün artması, krizlerin en az hasarla atlatılabilmesi, sürdürülebilir kârlılığın arttırılması ve iç verimliliğin düşmesinin önüne geçilerek iş kaybının azalması ve dolayısıyla çalışan memnuniyetinin de artması gibi faydalarından dolayı, kurumsal yönetim anlayışını benimsemek şirket ve ülkelerin kendi çıkarları için önemsenmesi gereken bir anlayıştır. Şarkıda da dediği gibi “tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana” dönsün istiyorsak, kurumsal yönetimin bir tavsiyeden fazlası olması gerektiğini kabul etmeliyiz.