Son dönemlerde kötüye giden evliliklerde, aldatma problemlerinde ya da çiftlerin çatıştığı sorunlu dönemlerde en çok bu cümleyi duymaya başladık. Çiftlerin yanılgıya düştüğü nokta bence bu sihirli cümlede ve bu cümlenin kurulmasını sağlayan yanlış inançta yatıyor. Ama biz severek evlendik.
Sevgi ve bağlanma ilişkileri, insan doğasının ve psikolojik sağlığının vazgeçilmez bir gerekliliğidir. Sevmeyen ya da bağlanmayan insanlarda sorun olduğu düşünülür ve hali hazırda bu konuda tanımlanmış bir sürü problem ve bozukluk teşhisi vardır. Yani insan bağ kuran, duygusal olarak bağlanan ve seven bir varlıktır.
Sevgi sonsuz bir rezerv midir?




İnsanların birbirlerini sevdikten sonra bunun sabit ve sürekli olacağıyla ilgili bir yanılgısı oluyor. Bu yanılgı kişide şöyle bir rehavet yaratıyor. Eşim beni seviyor, ben de onu seviyorum ve bu sonsuza dek devam edecek. Bundan sonra kişide eşini ya da partnerini kaybetmeyle ilgili bir kaygı kalmıyor. Kaybetmeye yönelik kaygı ortadan kalktığında, kişi eşine karşı özensiz ve sevgisiz davranabiliyor. Bir çok insan eşine sevgililer gününde, ‘Biz artık sevgili değil karı kocayız, ne gerek var kutlamaya?’ diyebiliyor. Evlilik kurumuna geçildikten sonra, sevgili gibi özenli davranmanın, romantik ve duygusal davranışlar sergilemenin gereksiz olduğu gibi bir inanç yerleşiyor. Bu durumun ve beklentinin klinikte çalıştığımız çiftlerde daha çok erkeklerde olduğunu gözlemliyoruz. Kadınlarda ise süreç daha farklı işliyor. Sevginin sürekli dile getirilmesi, sözel yada davranışsal olarak dışa vurulması kadın için çok daha fazla önem arz ediyor. Sohbet etmek, vakit geçirmek, eşinden duygularını ifade eden güzel cümleler duymak kadın için sevginin sürekliliğinde daha ön plandayken, erkek cephesinde, sevmesem yanında ne işim var, türünden mantık cümleleriyle geçiştiriliyor. Sevginin dile getirilmesi erkek için evlenildikten sonra gereksiz hale gelebiliyor.



Bazı danışanlarımızdan şu cümleleri duyuyoruz:
‘Ben zaten romantik bir adam değilim.’
Flört etme döneminde nasıldınız diye sorduğumuzda;
‘O zaman başkaydı aynı evde yaşamıyorduk, çiçek falan alıyorduk, iltifat ediyorduk’
Ben bu durumu, bir çocuğun küçükken ebeveynleri tarafından sevilmesine, öpülmesine ama büyüdükten sonra artık ona sevgi gösterilmemesine benzetiyorum. Sanki çocukların sadece küçükken sevilmeye ihtiyaçları varmış ve ergenliğe geçişle birlikte artık sevgiye ihtiyacı yokmuş gibi davranmakla, flört döneminde sevilir, iltifat edilir, romantik davranılır ama evlendikten sonra bu ihtiyaç ortadan kalkar düşüncesi aynı derecede tuhaf ve anlamsızdır. Çünkü insanın biyolojik olarak yemeye, içmeye, uyumaya nasıl ömür boyu ihtiyacı varsa psikolojik olarak da sevilmeye, dokunulmaya, onaylanmaya, takdir ve iltifat edilmeye aynı düzeyde ihtiyacı vardır.
Dokunulmayan bebekler ölürler!



Sevgiyi ifade etmek zayıflık mıdır?
Yine çiftlerle çalışırken en çok duyduğumuz cümlelerden biri;
‘Hocam ben duygularımı ifade edemiyorum, içime kapanığım öyle yaratılmışım’
Böyle durumlarda şu soruları soruyoruz:
‘Peki çok öfkelendiğinizde ne yapıyorsunuz?’
‘ O zaman biraz bağırıp çağırıyorum tabi.’
‘Öfke duygunuzu ifade ederken zorlanmıyorsunuz demek ki’
‘Yani tam anlayamadım hocam’
‘Yani duygularınızı ifade edemediğiniz inancı yanlış, ifade edebiliyorsunuz ama sadece negatif olanları, pozitif olanları değil’
Yine bizim toplumumuzda ve kültürümüzde öfke duygusu çok kolay ifade edilebilirken, öfkeye neden olan hayal kırıklıkları, korkular, kaygılar pek dile getirilmez. Ya da kişinin sevgi ihtiyacı ve beklentisi zayıflık olarak görülür. Dile getirilmekten kaçınılır. Kişi eşine, ‘Seninle vakit geçirmeyi özledim’ diyemez ama öfkeyle ‘ Sen bana artık vakit ayırmıyorsun, bıktım senin işlerinden, arkadaşlarından, ailenden’ diyebilir.
Hiçbir sorun olmasa bile durup dururken, ‘Seni seviyorum’ diyebilmek, evliliklerde yazık ki unutulan bir cümledir.



Vaz Geçen Kadın Sendromu
Kısaca değinmek istiyorum, çünkü bu sendrom başka bir makalenin konusu olabilecek kadar geniş bir yelpazeyi içeriyor. Yine klinik gözlemlerimiz neticesinde sık karşılaştığımız bir durum da evlilikte tükenen ve çaba harcamaktan vaz geçen kadın sendromudur. Genel olarak yetiştirilme tarzı ve yuvaya emek vermek anlamında toplumumuzda kadınlar biraz daha fedakardır. Evliliğin ya da eşinin davranışlarının düzeleceğiyle ilgili yıllarca beklenti içinde olurlar. Sevgi ve ilgi dilenirler, aileleri arkadaşları araya sokarlar, eşlerine yalvarırlar, sürekli talepkardırlar ve bu nedenle çok söylenirler. Ama bir gün gelir bir şey olur ve kadın vaz geçer. Birden bırakır mücadeleyi, söylenmeyi, talep etmeyi. Kendi kabuğuna çekilir ya da ekonomik durumundan endişeli değilse boşanmaya karar verir. Bu noktada erkek şok yaşar. Yıllardır kendisi için çabalayan kadın artık yoktur ve vaz geçmiştir. Bu sevgiyi ilgiyi geri kazanmak isteyen erkek çaba harcamaya başlar ancak nafile. Kadında bittiğinde ilişki için artık çok geçtir. Sonra bize gelip aynı tehlikeli cümleyi söyler eşinin ilgisini kaybetmiş taraf. ‘Hocam biz severek evlendik, nasıl oldu bitti anlayamadım.’
Aynı şekilde tükenmiş erkeklerde olabilir ama genel olarak bizim klinik gözlemimiz daha çok bu durumun kadınlarda olan bir sendromolduğu yönündedir.
Bu nedenle bizim tavsiyemiz şudur: Her ne kadar severek evlenmiş olsanız bile, sevgi eylemdir, emektir, yaşayan canlı bir organizma gibidir. Eğer beslemezseniz ölür. Tükenir. Sonsuz bir rezerv değildir. Bitmeyen bir enerji değildir. Sevginizi çoğaltarak, sevgililer gününde sevgili gibi olabildiğiniz nice mutlu yıllar için, sevginizi tüketmeyin. Sevgiyle kalın.

İLİŞKİ TERAPİSTİ UZM.PSİKOLOG NUR GEZEK